Karamsar biri değilim.
Her gazetecinin olması gerektiğine inandığımdan olsa gerek her dönemde muhalif oldum.
Gazetecinin, halkın doğru haber alma özgürlüğü için uğraş vermesi gerektiğine inananlardanım.
Bir gazeteci olarak doğru haber alamıyorsam, halkın doğru haberle tanıştığına da inanmıyorum.
Geçtiğimiz günlerde Gaziantep’te bir tırro aldı başını gitti.
Neymiş efendim, kente içme suyu veren kaynağı zehirlemişler.
Aman şehir suyundan içmeyin dedikodusu dilden dile gezmeye başladı.
Ve kökeni belli olmayan ama markalı hazır suların satışında patlama oldu.
Oysa işin zehirleme ile ilgisi yoktu.
Gaziantep’in su aldığı Kartalkaya Barajında bir sıkıntı yaşanmış ve iki gün içinde giderilmişti.
Gaziantep’te bir söylem vardır; “Şaraküstü’de bir yalan söylersin, Tabahana’da seni kendi yalanına inandırırlar…”
X
Şimdi de özel müzelerde bir arkeolog çalıştırma zorunluluğu getirilecekmiş.
Gıda üretimi yapan fabrikalarda gıda mühendisi çalıştırma zorunluluğu da var.
Gıda üretimi yapan hangi fabrika gıda mühendisi çalıştırıyor?
Kiraladığı diplomayı duvarına asar, gıda mühendisine de asgari ücret verir, “senin fabrikaya gelmene gerek yok, biz işimize bakalım” der ve işi bitirir.
Bu işlem kimya mühendisi çalıştırmak, veteriner çalıştırmak zorunda olan işyerleri içinde ayni minval üzere sürer gider.
Şimdi eski bir ev alacaksın, çeşitli onarımlar yaptıracaksın yani para harcayacaksın, koleksiyonunda biriktirdiğin değerleri bu evde sergileyeceksin.
Bu arada devletten on kuruş talepte bulunmayacaksın.
Sen bu sanatsever adamı zora sokmak için, orada para kazanıyor mu kazanmıyor mu düşünmeden, araştırmadan “arkeolog çalıştıracaksın” diyeceksin.
O da “emrin olur canım” diye bir arkeolog istihdam edecek öyle mi?
Hadi canım siz de.
Bu adam binayı alırken yoksunuz, onarırken yoksunuz, koleksiyonunu buraya taşırken yoksunuz, açılış yaparken yoksunuz, şimdi de “arkeolog olmazsa olmaz” diyeceksiniz ha!...
Başta söylemiştim; eğer bir gazeteci halktan yana olup muhalif olamıyorsa, ben gazeteciyim demesin.
Hani kimseden tık çıkmıyor da…
|