Bir önceki yazımda, gülmece ustası Aziz Nesin’den bir şiir almıştım.
Bugün de Divan Edebiyatının hiciv ustası Nef’i den söz edeceğim.
Nereden aklıma geldiyse birkaç Nef’i şiiri okudum, bu hiciv ustası şairin bazı dizelerini ve sonunda başına geleni paylaşmak istedim.
Türk Sanat Müziğine gönül verenler, Nef’iyi, Itri Efendi’nin bestelediği şu şiirinden tanırlar;
“Tuti – i mucize guyem, ne desem laf değil
Cerh ile söyleşemem, ayinesi saf değil.
Ehl – i dindir diyemem, sinesi saf olmayana
Ehl –i dil birbirini bilmemek insaf değil.”
Nef’i, 1572 yılında doğar.
Açık yürekli, açık sözlüdür.
Haksızlığı kim yaparsa yapsın, eleştirmesiyle ünlüdür.
Birinci Ahmet, Birinci Mustafa ve İkinci Osman dönemlerinde sarayda kaldı.
Üslubu eleştirel olduğundan ve padişahlar için yazdığı nazirelerden dolayı sevildi, saraya iyice yerleşti.
Dördüncü Murat padişah olunca, ona da nazireler dizdi.
Bir gün o şiir okurken yıldırım düşmesini uğursuzluk sayan Dördüncü Murat, Nef’inin hiciv yazmasını yasaklamış.
Ancak Nef’i bu, yazmasa çatlayacak, yine yazmış.
Padişah onu huzura çağırıp, o şiiri kendisinin yazıp yazmadığını sormuş, Nef’i geri adım atmamış, “ben yazdım” demiş ve başına gelecekleri bildiğinden olsa gerek bir de şiir okumuş;
“Ne dünyada sefa bulduk, ne ehlinden ricamız var.
Ne dergah – ı hüdadan maada bir ilticamız var.”
Padişah Dördüncü Murat kükremiş, “kellesi vurula” buyurmuş ve Nef’inin kellesi gitmiş.
1635 yılında boğularak öldürülmüş ve cesedi denize atılmış…
Şimdi bazıları dananın altında buzağı ararcasına, “bu Nef’i olayı da nereden çıktı” diye düşünebilirler.
Valla yaşanan çarpıklıkları yazmaktan usandım, bu gün de hiciv ustası Nef’i den söz etmek, onun sonunu anlatmak istedim ve de “şimdilerde yaşasaydı, neler yazardı acaba?” diye düşünmeden edemedim.
Hepsi bu…
|