Her hafta Cuma günleri bol miktarda “hayırlı cumalar” mesajı alırdım.
Son birkaç haftadır kesildi.
Bari ben hayırlıyayım dedim ve yazımın başlığını bu düşünceyle koydum.
X
Barış diye diye, çözüm diye diye geldiğimiz noktaya bakar mısınız?
Önceleri, hem de 30 yılı aşkın bir süre diliminde Doğu’dan, Güneydoğu’dan şehit haberleri gelirdi.
Bir şey yapamasak da içimiz sızlardı.
Daha sonra barış dedik, yüzümüze gözümüze bulaştırdık.
Çözüm dedik, beceremedik.
Bu kez de sınır dışından, bizim olmayan bir savaştan şehit haberleri gelmeye başladı.
Kilis ve Gaziantep’teki hastaneler, sınır dışından getirilen yaralılarla dolu.
Alıştık mı alıştırıldık mı anlayamıyorum.
Ancak rahatlıkla duyarsızlaştık diyebilirim.
Ve bunların umurumuzda olmadığını üzülerek görüyorum.
“Bu kanıya nereden vardın?” diye soracak olursanız;
Baksanıza, ortalık evet – hayır harmanına dönüştü.
Kafamıza referandumu taktık.
Şehir mehit, savaş mavaş umurumuzda olabilir mi?
Bizim olmayan bir El Bab savaşından bunca şehit gelirken, en yetkili ağızlardan, sıranın Rakka’ya geldiği dillendirilmeye başlandı.
Sanki El Bab’taki sokak savaşları bitti de Rakka’ya gireceğiz.
Bu arada, referandum öncesi emekliler için yıllardır dillendirilen promosyon hikayesinden söz edilmeye başlandı.
Ardından torunlarına bakan ninelere maaş bağlanacağı muştusu veridi.
Ancak devlete yıllarını verip emekli olan ve emekli maaşı alan nineler, bu işten yararlanamayacaklar.
Neden?
Eee, emekli maaşı alıyorlar ya!
Yani emekli maaşı alan nine ile geliri olmayan nine ayrıştırıldı.
Yani efendim ninelerin torun sevgisine kadar el atıldı.
Biz hala kadınının ne zaman ve nasıl dövüleceği yöntemleri ile evlilikleri kutluyoruz.
Başta ne demiştik?
Hayırlı cumalar efendim…
Aydın geçinenlerimiz suskun.
Muhterem halkımız suspus.
|