Bizim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızda mahalle bekçileri vardı.
Devleti temsil ederlerdi.
Büyük küçük hepimiz onlara saygı duyardık.
Çünkü bizim güvenliğimiz için çaba gösterirlerdi.
Göğüslerinde ve şapkalarında B harfi olan bir arma vardı.
Bu arma bekçi demekti.
Bir de BB arması taşıyan tek kişi vardı.
O da Bekçi Başıydı.
Yani tüm bekçileri denetleyen, onları yönlendiren kişiydi bekçi başı.
Bellerindeki palaskaya bağlı çakaralmaz bir tabancaları ve ellerinde düdükleri ile akşamdan sabaha görevli olduğu mahallede dolaşırlardı.
Bekçi düdüğünü öttürdüğünde, biz devletin koruma refleksini duyar ve rahatlardık.
B armalı bekçiler ve BB armalı bekçi başılar kalmadı.
Şimdilerde o kadar baş var ki neyin başı olduklarını bile bilemeyen başlar.
Örneğin; Baş bayii.
Neyin başbayii ise kıyamet gibi çoğaldı.
Önüne gelen başbayii oldu.
Sorsanız, size verecek yanıtları yok ama başbayii kartlarını dağıtıp dururlar.
Kimse de “yahu kardeşim, tamam anladık da sen neyin başbayiisin?” diye
sormaz.
Çünkü işi düşmüştür, ne de olsa katlanmak durumunda hisseder kendini.
Şimdilerde bir de baş danışmanlık çıktı.
Önüne gelen danışman ama bu danışmanların bir de başdanışmanı var.
Haberlerde izliyorsunuzdur, cumhurbaşkanlığı başdanışmanı şöyle dedi, başbakanın başdanışmanı böyle dedi, falanca bakanın başdanışmanı öyle değil böyle dedi.
Biz özlediğimiz bekçi düdük sesini dinlemek isterken, bırakın baş bekçiyi, bırakın danışmanı, başdanışmanlar gümbür gümbür konuşmaya başladı.
Ve biz anladık ki; baş olacaksın kardeşim.
Baş ol da istersen soğan başı ol.
Yoksa kıçın açıkta kalacak.
Demedi demeyin…
|