Baştan söyleyeyim; Mustafa Kemal’siz bir 18 Mart Çanakkale Zaferi kutlamalarını içime sindiremedim.
Bu konuda başkaca da bir şey yazmak istemiyorum.
Çünkü yazarsam…
X
Kimyasal silah var diye Irak’a girdiler, güya demokrasi getireceklerdi, bir şey bulamadılar.
Yüzbinlerce insan öldürüldükten sonra, “kimyasal silah yokmuş, pardon” dediler.
Yani yanlışlıkla girmişler Irak’a.
İşin içinde bazen kendileri var, çoğu zaman da uyduları durumundaki uşakları.
Libya öyle, Mısır öyle, Yemen öyle.
Ve bu ülkelerde kargaşa hala sürüyor.
Suriye’de gelişen olaylar gözlerimizin önünde.
Bizi savaşın göbeğine oturttular, “yakında gireceğiz” denilen Membiç’i kendileri kuşattı.
Rakka zaten hayal oldu.
Şimdilerde bu kentlerin adlarını ağzımıza almıyoruz.
Şimdi de Halep yakınlarındaki bir yerleşim biriminin camisini havadan vurdular.
63 kişi öldü.
“Öyle değil” dediler, “Yanlışlıkla” dediler…
Ne yazık ki hiç doğruları yok.
Birileri de çıkıp, “13 bin kilometre uzaktan gelip buraları neden karıştırıyorsunuz?” demiyor.
Belki de diyemiyor.
Yanlışlıkla savaş olur mu?
Bakın, görün, oluyor işte.
Ve bize de bu yanlışlıkla yapılan savaşın tam ortası düşüyor.
Kendi teröristimiz bize yetmezmiş gibi…
Her geçen gün teröristin anlamını genişleterek, neredeyse herkesi terörist diye suçlamaya başlamak da işin cabası.
İnsanlar, sokakta birbirlerine kuşkuyla bakma noktasına getirildi.
Komşularla sıfır sorundan geldiğimiz duruma bakın.
Şimdi merak ediyorum; dünyada dostumuz olan bir ülke kaldı mı?
Merak etmekte haksız mıyım?
Bu durum nereye varacak ve ne zamana dek sürecek?
16 Nisanı her şeyin çözümü olarak göstermek ne kadar doğru?
Kendi sorularımdan kafam karıştı.
Biraz da sizin kafanız karışsın…
|