Başlığa takılmayın.
Yazımın sonunda anlatacağım.
Konumuza gelirsek; kafalar karışık.
Cumhurbaşkanından başbakana hatta bakanlara kadar dün söylediklerine çok geçmeden bir gün sonra “mülga” diyorlar sanki.
Oysa şu anda herkesin yaşadığı bir güven sorunu var.
Bakınız, işsizliğe, ekonominin gidişatına, eğitime, sağlığa hiç değinmeden, güven sorunundan söz ediyorum.
Güven duygusunu yitiren toplumlarda, süper bir eğitim politikası, sağlıklı bir sağlık politikası, kimsenin boşta gezmediği bir iş yaşamı olsa ne yazar?
Sınır dışından gelen bir kurşunla, benim karakolumda nöbet tutan bir askerim öldürülüyorsa ve bu konuda yetkililerden hiçbir açıklama gelmiyorsa, benim güvenliğimi sorgulamam gerek.
Son günlerde atılan nutuklara bakan halk, kime güveneceğini şaşırmış durumda.
Ankara’nın tepesinde oturanlar, birbirlerini suçlama yarışına girmiş.
Siz böyle bir durumda güvenlikten söz edebilir misiniz?
Suriye’de savaşan biziz ama orada egemen olan Amerika ve Rusya.
Üstelik bu iki devlet de dost ve müttefikimiz.
X
Herkes 16 Nisana kilitlenmiş.
15 yıldan bu yana iktidarı elinde tutanlar bile 16 Nisan deyip duruyor.
Yani 16 Nisanda bir kuyruklu yıldız doğup, kuyruğunu bizim cennet ülkemize mi çarpacak?
Yani her şey 16 Nisandan sonra mı düzelecek?
Yani 16 Nisandan sonra mı birbirimize güven duyacağız?
Bunca ayrıştırmadan, ötekileştirmeden sonra, 16 Nisan sonu herkesin birbirine güvenmesi ne kadar gerçekçi olur?
Şimdi gelelim yazımızın başlığına;
1998 yılı Ağustos ayında, adını “Ödeşmem Seninle Ey Yaşamak” olarak koyduğu bir şiir kitabım yayınlanmıştı.
O kitabımda, “mutluluğun izdüşümü” başlıklı bir şiirim var.
İşte o şiirimin tamamını değil, son dörtlüğünü sizinle bir kez daha paylaşmak istediğimden dolayı başlığı öyle attım;
“kırmalı kanadını korku kuşunun
Gitmeli karanlığın üstüne üstüne
Yirmibirinci çağa inat için
Silah bir bahar dalı olmalı elde”
Bahar gibi günleri özledik çünkü…
|