Kabak deyip geçmeyin, sayılmayacak kadar türleri vardır.
Birkaç kabak adıyla duruma açıklık getirelim; Kış kabağı, bal kabağı, heylan kabağı, kösesefer kabağı, lif kabağı, su kabağı, süs kabağı, asma kabağı…
Bu kadar kabak adı saydıktan sonra, kabak tadı vermeden konuya girelim;
Barzani ile dosttuk.
Ağırlamadığımız resmi mekan kalmadı.
Bu dostluğun tanığı binlerce fotoğraf ve görsel yayın var.
Ne oldu?
Barzani bir referandum ayağı tutturdu ve bu sıkı dostluğun kabak tadı verdiği geç de olsa anlaşıldı.
X
Bizim bir Avrupa Birliğine girme maceramız var ki 24 kısım tekmili birden sinemaskop filmleri kırk sefer sollar.
Bu yıllar süren Avrupa Birliği üyesi olabilmenin verdiği kabak tadı, o mübarek kabak türlerinin hiçbirine benzemiyor.
Hükümetler geldi geçti, bakanlar, başbakanlar hakkın rahmetine kavuştu ama bu Avrupa birliği sevdası bir türlü bitmedi.
Konunun en ilginç yanı, bu 15 yıllık iktidar döneminde bizim Avrupa üyeliğine kaç sefer girdiğimizi ben bile unuttum.
Ankara’da, güneş tepedeyken bile havai fişeklerle AB’ye girdiğimiz kutlanmadı mı?
X
Şimdi herkese soruyorum;
Biz bu Avrupa Birliği denen yapıya kaç sefer girdik?
Girip girip çıkıyor muyuz? Yoksa kandırılıyor muyuz?
X
Son durum şöyle efendim;
Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını önerdi.
Bu öneri şak diye kabul edildi.
Biz hala mangalda kül bırakmama çabasındayız.
Bu işler iyiden iyiye kabak tadı vermeye başladı da biz şimdi bu kabak tadının, yukarda saydığım kabak türlerinden hangi tür kabağa ait olduğunu bilemiyoruz.
Siz, bir kabak tadına benzetmeye çalışsanız, hangi kabak türünün tadına benzetirsiniz?
Ben bir şeye benzetemedim de.
Kabak konusunda son söz; Adalet istemenin kabak tadı verdiğini söyleyeni de gördük hamdolsun…
|