Bizim mahalleden bir cengaver.
Yıllarca birlikte çalıştık.
Aç ve tok günlerimizde birlikte olduk.
Ailece iç içeydik.
26 yaşındayken, ülkemin hala sorunu olan bir trafik kazasında yitirdiğimiz oğlumuzu teşhis etmek için morga o girdi.
Öykü kitapları yazdı, araştırmalar yaptı ve kitaplaştırdı.
Gaziantep kültürüne ve turizmine katkılarının canlı tanığıyım.
Dünya Gazetesi’nin bölge temsilcisiydi.
Gazetenin sahibi Nezih Demirkent öldükten sonra, bu gazetenin de temsilciklerinin de tadı kalmadı.
Dünya’dan ayrıldı ama gazeteciliği sürdürdü.
Ve gazetecilikten emekli oldu.
Emekliliğini yaşasana, yok, gitti, eski bir Antep evi satın aldı,
Aylarca hatta yıllarca o evin onarımıyla uğraştı ve bitirdi.
Yıllardır biriktirdiği antik bakır eserleri oraya taşıdı.
Ne yerelden ne de devletten bir destek görmedi.
Hatta “müze” adını verdiği mekana müze diyemeyeceği bir yasanın bilmem kaçıncı maddesi bahane gösterilerek yasaklandı.
O da girişteki “Bakır Eserler Müzesi” yazan tabeladan “müze” sözcüğünü silmek zorunda kaldı.
Yukardan beri adını vermeden anlatmaya çalıştığım kişi, Gazeteci Ali Atalar.
Sevgili Ali, şimdilerde, tarihin harman olduğu bir yapıda, eşe dosta kahvaltı sofraları hazırlıyor.
Eş – dost – arkadaş kıyamet gibi.
Eyvallah.
Yerelden başlayarak vali, belediye başkanları, zenginler kulübü gibi çalışan odalar, toplanıp giderek, Ali Atalar’ın tarih kokan Antep evinde bir kahvaltı yapsalar diyorum.
Sevgili Ali alınmasın ama ben böyle bir şey beklemiyorum.
Salt temenni ediyorum.
Ne diyelim?
Zoru başaran Ali Atalar’a kolay gelsin.
|