Bugünkü yazımı yazmak için bilgisayarı önüme aldım, düşünmeye başladım.
Ne yazayım?
Aklıma 1960 lı yıllarda ne yazayım diye düşündüğüm günler geldi.
O yıllarda kalem kağıt yeterliydi.
Daktilo makinası çok ama çok lükstü.
Biz birkaç arkadaş, haberimizi ya da köşe yazımızı el yazılarımızla yazar, gazetenin mutfağındaki dizgicilere verirdik.
O yıllarda Mehmet Keretli hem dizgici hem mürettip hem sayfa sekreteri hem baskıcıydı.
Henüz ofset teknolojisinden haberimiz yoktu.
Mustafa Yiğitbaşı, Mehmet Keretli gibi usta matbaacılar, Gaziantep’ten gelip Kilis’te Kent ve Hududeli Gazetelerinde usta teknik adamlardı.
Hurufat denilen harfler tek tek kumpaslara dizilir, sayfa öyle yapılırdı.
Sayfa bağlandıktan sonra pedal denilen ilkel bir baskı teknolojisiyle, her sayfa ayrı ayrı basılırdı.
O zaman gerçekten gazetecilik yapılırdı.
Tarafsız, kimseyi kayırmadan, kimseyi töhmet altında bırakmadan gerçek habercilik yapılırdı.
Bir gün gazete hazırlanmış tam baskıya girecekken, gündeme yeni bir haber düşmüştü.
Başmürettip Mehmet Keretli, hazırladığı ve bağladığı sayfayı dağıttı, son haberi girdi ve sayfayı yeniden yaptı.
Hazırladığı sayfayı pedal dediğimiz baskı makinasına attı, baskı bitti, bir keyif aldı ki yorgunluğu kalmadı.
Çünkü böyle habercilik işleri sevgiyle yapılırdı ve muhabirinden mürettibine kadar, yüksünmeden, usanmadan, bıkmadan sonucu beklerdik.
Gazete basılıp iş sayfaları bükme işine gelince, hep birlikte yapardık ve bu işten de keyif alırdık.
Hele geç saatte gelen ve bizim kullandığımız haberi, öteki gazete görmemişse, keyfimiz bir kat daha artardı.
1960 lı yıllarda ilkel bir teknoloji ile çalışılsa da gazetecilik heyecanlı ve kutsal bir meslekti.
Çünkü tarafsız, objektif, gerçek ve tutarlı bir gazetecilik anlayışımız vardı,
Bu anlayışla ve ilkeli bir biçimde yapıyorduk işimizi.
Öyle yapmasak, gazetenin sahibi rahmetli Şinasi Çolakoğlu’ndan fırça yiyeceğimizi hepimiz bilirdik.
Şimdiki gazeteciliğe bakıyorum da kimse alınmasın ama o günleri özlemle anıyorum.
Çünkü biz o günlerde gerçekten muhabirdik, gazeteciydik.
Şimdiki gibi köşeye sıkışmış biri değil.
Bugünkü yazımızı da bir nostalji ile bağladık işte.
Hatamız varsa affola…
|