Birbirine “sayın” diye başlayan sözcüklerle seslenenlerden iğrenme noktasına geldim.
Oysa “sayın” sözcüğü, karşıdakine saygı gereği kullanılan bir sözcük.
Özellikle Yüce Çatı altındakilerin, birbirlerine seslenirken kullandıkları bu “sayın” sözcüğü, gide gide sıcaklığını ve önemini yitirdi.
Adam, karşısındakine hem hakaret içeren sözler söylüyor hem de “sayın” diye başlıyor sözlerine.
“Sen kimsin sayın falan?”
“Haddini bil sayın filanca.”
“Sen yalan söylüyorsun sayın feşmekan.”
“Sayın filan, bizim işin şöyle şöyle demiş, sen bizim hakkımızda konuşabilir misin sayın ulan?”
Burada “sayın” la başlayan söylemleri saymaya kalksak, bu gazetenin sayfaları yetmez.
Üstelik bu tür söylemler, “sayın” halkımızın gözleri önünde gelişiyor.
Ve benim “sayın” güzel halkımın doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden, gerçeği sahteden ayıracak gücü ve yeteneği kalmamış gibi görünüyor.
Zaten bu kadar “sayın” kişinin arasında, benim “sayın” halkımın esamesi mi okunur?
Birbirine “sayın” diye seslenenlerin, “sayın” halka saygısı olsa, durum böyle saygın(!) bir kerteye gelir miydi?
Biri bana “sayın” dese, içimi bir kuşku bulutu kaplıyor.
“Bu adam bana hakaret etmek istiyor galiba” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Halkın gözü önündekilerin kullandığı “sayın” ın dışında bu sözcük, yine de bana sıcak gelir.
Çünkü “sayın” sözcüğü, karşıdakine saygının göstergesidir.
Bu halkın gözü önünde birbirine “sayın” la başlayan hakaret söylemlerini dikkate almamak gerek.
Onlar, hayınlara bile “sayın” diyebiliyorlar…
Onlar, birbirlerine hakaret için “sayın” sözcüğünü kullanıyorlar.
Onlar, “sayın” sözcüğünün ağırlığını, sıcaklığını, içtenliğini, kutsallığını ve saygısını ya biliyorlar ya da bilerek böyle yapıyorlar.
Galiba doğrusu, onları dikkate almamak.
Bu konuda “sayın” halkımız ne düşünüyor acaba?
|