Biz iç politikada, tepelerden başlayarak birbirimizi yerken, komşu ülkelerde sular durulmuyor.
İran’da, teokratik rejime karşı yaşanan iç kargaşadan bizim kısmetimize yeni sığınmacıların düşmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.
Bu sığınmacı dalgalarının, toplumun sosyolojisini, psikolojisini ne kadar bozduğu tartışılmıyor bile.
X
Konu, bir önceki cumhurbaşkanı ile şimdiki cumhurbaşkanı arasındaki “muğlak” polemiği.
AKP’nin her kademesine yayılarak genişliyor.
Konuya, söz sahibi Mahir Ünal’ın “zaviye” sinden bakarsak, ortada muğlak bir şey yok.
İşler tıkır tıkır yolunda gidiyor ve ülke güllük gülistanlık.
Yani herkes “abesle iştigal” yarışında.
X
İran’da yaşanan ayaklanma provalarına Amerika ve İsrail tam destek verdiğini açıklıyor.
Komşu ülkedeki bu kargaşadan en çok etkilenecek olan Türkiye’nin tavrı net olarak hala belli değil.
X
Bizim sokaktaki adamın hiçbir şey umurunda değil.
Yeni yıl zamlarıyla cebelleştiğinden ve geçinebilme savaşı içinde olduğundan, böyle basit(!) konularla ilgilenmiyor.
İlgilenmeye kalksa bile elinden bir şey gelmeyeceğine inanmış.
Yılan hikayesine dönen ve son günlerde ballandırıla ballandırıla anlatılan taşeron işçilerin kadroya alınması üzerinde çok konuşuluyor ama bir netlik yok.
Memur, emekli zaten kuzu gibi.
Kendisine uygun görülen güdük zam için, “buna da şükür” havasında.
Şükretmese eline diline duracak.
Bana gelince;
Bunca muğlaklık arasında kim haklı kim haksız, ne doğru ne yanlış, hangisi yalan hangisi gerçek şaşırmış durumdayım vesselam…
|