Ne günler yaşıyoruz?
Biz hep böyle miydik yoksa sonradan mı böyle olduk?
Birkaç kötü ve iğrenç örnek vereyim;
İki çocuğunu öldürüp intihar eden babalar.
Kendi çocuğunu rehin alıp, boğazına bıçak dayayan babalar.
Sevgilisini, görüşmek için parka çağırıp öldüren delikanlılar.
Tacizler, tecavüzler, çocuk istismarları.
Sokaktan geçip evine giderken, bir çatışmanın arasında kalıp kurşun yarasıyla ölen suçsuz insanlar.
Kendi yurdunu korumaktan aciz gençlerin, sığınmacı olarak geldiği Türkiye’de her türlü suça bulaşanlar.
Eşini, çocuklarını, kayınvalidesini öldürüp intihar eden insanlar.
Hastası ölünce doktora saldıran dangalaklar.
Özel hastanelerin, hastaya müşteri muamelesi yapmaları.
Devlet adamının, “dikkat çekmek için kullandığı bir üsluptur” olarak tarif edilen “ayağını kırın” tartışması.
Ayni partili selef – halef cumhurbaşkanlarının giriştiği polemik.
Sokak ortasında bir erkeğin bir kadını döverken, çevredekilerin müdahale etme yerine cep telefonlarıyla görüntü almaları.
Hani her haber kanalının vatsap hattı var ya!
Çektikleri görüntüleri bu kanallara yollaması ve bu kanalların da bu görüntüleri habercilik adına değerlendirmeleri.
Yalana bulanmış gazete haberleri.
Bu yalan haberleri yapan kıytırık gazeteciler.
Anlı şanlı televizyonlarda çöpçatan, kimin eli kimin cebinde programları.
Ülkede bunca çarpıcı olay yaşanırken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, erkek ve kız çocuklarının “büluğ” çağına girme yaşı ile ilgilenmesi.
Gelen tepkiler üzerine, Cuma hutbelerinde günah çıkarmaya çalışılması…
X
İKİ GÜZEL İNSAN
İşte ben küçük kafamla bu konulara takılırken, iki güzel insan, 93 yaşındaki Münir Özkul ile 97 yaşındaki Aydın Boysan, ayni gün el ele tutarak, bu kirli dünyayı terk ettiler.
Arkalarında da bizim gibi duyarsızları, çapulcuları bırakarak.
Belki de “gitmenin tam zamanı” demişlerdir.
Işıklar içinde olsunlar…
|