Bakkala, manava gidip meyve sebze alıyoruz ya!
Lüks görünümlü kasaplardan et, tavuk alıyoruz ya!
Bilmem farkında mısınız?
Yiyip içtiğimiz hemen hemen hiçbir şey doğal değil.
Çiftçi korunmadıkça ve desteklenmedikçe ve kendi tohumumuza, kendi hayvancılığımıza dönmedikçe, bu iş böylece sürecek gibi.
Baksanıza, yapılan denetimlerde sahtecilik yaptığı belirlenen yüzlerce firma ifşa edildi.
Adam sucukta kanatlı hayvan eti kullanmış, bize satmış.
Adam eşek etini, at etini, domuz etini topluma kakalamış.
Bazı firmaların adı da ilginç;
Hacı Baba et, Tekbir Dana, Hicret Et gibi adlarında da İslami vurgular kullanmışlar.
Benim necip halkım saflığından olsa gerek bu tür sahtekarlıklara hep inanmıştır.
Görkemli, albenili AVM lerde her tür gıda maddesi satan bölümler var.
Etten süte, sebzeden meyveye her şey.
Yaz sebze ve meyveleri her mevsim bulunur oldu.
Kışta yetişenler de öyle.
Mevsiminde doğal olarak yetiştirilmeyen sebzenin de tadı yok meyvenin de.
Zaten yaz ile kış birbirine karıştı.
Eskiden Mart kapıdan baktırır, kazma yürek yaktırırdı.
Şimdi öyle mi?
Mart ayındayız, neredeyse kısa kollu gömlekle gezeceğiz.
Aslında her konunun çözümü olduğu gibi doğal gıdaya dönmenin de çözümü vardır mutlaka.
Örneğin çiftçiye ne gerek?
İlkin ekip ürün alacağı toprak gerek.
Koca Anadolu’muzda, henüz üstüne beton blokların dikilmediği topraklarımız var hamdolsun.
Tamam, yerli tarlayı bulduk ama tohum yerli değil.
Gübre, ilaç yerli değil.
Çiftçiyi destekleyip korursak, o yerli tohumu da üretir, doğal sebze, meyve de yetiştirir.
Hayvancılığımıza ağırlık verip özen gösterirsek, dışardan, ne eti olduğu bilinmeyen donduruşmuş et almaya da gerek kalmaz.
Gıda üreticilerini tutarlı bir biçimde denetlersek, sahtekarların da önünü kesmiş oluruz.
Ve bu işler o kadar zor da değil…
|