Umutlu olmak istiyorsunuz,
Olmuyor.
Çevreye, ülkeye, insanlara ve insan davranışlarına dikkatle bakınca, umudun yerini hüzün alıyor.
Tam umutlanmak isterken, başkalarından değil, en yakınından duyduğun birkaç sözcükle umut yeniden uzaklaşıyor, allak bullak oluyorsunuz.
Her şeye karşın umudunuzu yitirmek istemeseniz de bir kaygı sarıp sarmalıyor sizi.
Hah, işte ben de tam o sulardayım.
Genç olsam kafama takmam ama 70 yaşını atlayıp 80 lere doğru yürürken, umutsuzluk daha da yaşlandırıyor sizi.
X
Hırsız yakalanıyor, mahkemeye çıkarılıyor, serbest bırakılıyor.
Umudunuzu yitiriyorsunuz.
Göz göre göre hatalı araç kullanan biri kaza yapıyor, ölü var, yaralı var, yakalanıyor, mahkemeye çıkarılıyor, serbest bırakılıyor.
Tacizci biri suçüstü yakalanıyor, mahkemeye çıkarılıyor, serbest bırakılıyor.
Otobüste, şortlu kız için ortalığı ayağa kaldırıp, sürücüye “karakola çek” diyen adamdan kimse şikayetçi olmuyor, adam aramızda dolaşıyor.
Hadi umudunuzu yitirmeyin…
X
Bir türlü bitirilemeyen terörden dolayı, neredeyse her gün gencecik güvenlik görevlilerinin şehit olduğu bir iklimde, şehide cenaze töreni düzenleniyor, hoca, “dünyevi ve uhrevi haklarınızı helal ediyor musunuz?” diye soruyor.
O şehitte, hiçbir hakkı olmayanların, haklarını helal ettiklerini görmek, duymak, düşünme yetisini yitirmemiş insanları üzüyor.
Umut, yüzü kızararak yine uzaklara kaçıyor.
Ve peygamber ocağı dediğimiz askerliğin, bedelli – bedelsiz ikileminde bocalamak umut direncinizi iyice zayıflatıyor.
Ve son söz; yabancı yatırımcı gelmiyor, yerli yatırımcı, yatırımını yurtdışına kaydırıyor açıklamasını duyduğunuzda, hadi umutlu olun bakalım.
Nasıl olacaksanız.
Hani “umut fakirin ekmeği” diye bir söylem var ya.
Hani o ekmek nerede?
Siz bulabiliyor musunuz?...
X
Bu umutsuzluk, benim “nev’i şahsıma münhasır” dır.
Başka umut yitikleri bu konuda ne düşünüyor bilemem.
Herkesin ne düşündüğü konusunda da umudum havalarda…
|