Sizin İstanbul’unuzun Bağdat Caddesi’ni, şımarık varsıl çocukları yarış pistine çevirir.
Benim küçük Kilis’imin yollarından top arabaları, tanklar, savaş aracı yüklü tırlar geçer.
Sizin Ankara’nızın gazino önlerinde çıkar silahları patlar.
Benim Kilis’imin caddelerinde sokaklarında gezenler, evlerinde oturanlar, komşu ülkeden gelen top seslerini, silah seslerini duyarlar.
Sizin İzmir’inizde, Kordon boyunda gezinti yapılır.
Benim Kilis’imde yaşayanlar, kendi bağlarına, tarlalarına, zeytinliklerine korku içinde gidip gelirler.
Siz demografik yapısı Suriyeli sığınmacılar lehine değişen Kilis’i gözden çıkarırsınız.
Biz o gözden çıkardığınız Kilis’e sahip çıkarız.
Sizin oğlunuz, kızınız bir üniversiteye girebilmek için dershane dershane dolaşırken, sabahlara kadar uykusuz kalıp derslerine çalışırken, sığınmacının oğlu, kızı canının istediği üniversiteye sınavsız girer.
Siz Hastane kuyruklarında sıra beklerken, sığınmacı, kendisine tanınan öncelikle sıraya bile girmez.
Siz vergi dairelerine, belediyeye borcunuzu geciktirdiğinizde icraya verilirsiniz.
Sığınmacı istediği semtte dükkanını açar ve her türlü vergiden muaf tutulur.
Benim öğretmenim bir türlü atanamaz, boşta gezer.
Siz sığınmacılardan öğretmen atamaları yaparsınız.
Siz ekmek peşinde koşarken, birileri ilan edilmemiş bir ihaleye davetle çağrılır, milyonluk iş alır.
Siz memura, emekliye, işçiye aldıkları maaşla yetinmelerini salık verirsiniz.
Biz memura, emekliye, işçiye vermediğiniz paranın nerelere gittiğini üzülerek seyrederiz.
Siz, “biz” dersiniz, biz “hepimiz” deriz, yadırgarsınız.
Siz bizimle kafa bulurken biz tevekkülle güzel ve aydınlık günlerin düşünü kurarız.
Ve sizin kafanıza Şeyma ile Acun’un boşanmaları, Şeyma’nın alacağı nafaka takılır, sayfalarınızda, ekranlarınızda tefrika yaparsınız.
Bizim şehitlere içimiz kanar, yüreğimiz burkulur.
Siz bizi pek anlayamazsınız ama biz sizi çok iyi anlarız.
Allah sizin de bizim de müstahakkımızı versin.
Amin…
|