Yerel seçim tarihi yaklaşıyor.
Tüm partilerde birçok il ve ilçe belediye başkanı adayları belli olmadığı için, alkış mevsimi daha başlamadı.
Geçtiğimiz yıllarda seçim önceleri alkıştan kıyametler koparılırdı.
Adaylar belliydi.
Kıraathane toplantıları, mitingler gırla giderdi.
Ve her partiden aday olan politikacının vaatleri bitmezdi.
Ağzından çıkan her söz daha bitmeden alkışlarla kesilirdi.
Bazen konuşmacı bile neden alkışlandığını anlayamaz, konuşmasına alkışlar nedeniyle ara vermek zorunda kalırdı.
Aslına bakarsanız alkış tehlikeli bir coşku biçimidir.
Alkışlananı gaza getirir ve ona hatalı konuşmalar yaptırır.
Geçmiş seçim önceleri böyle durumlara tanıklığımız vardır.
X
Dört aydan daha kısa bir süre sonra yerel seçimlere gideceğiz.
Ancak alkış duyamıyoruz.
Aslında iyi de oluyor.
En azından gürültü kirliliği yaşanmıyor.
Ama biz hala Suudi kökenli Amerikan yurttaşı gazeteci Kaşıkçı ile haberlerimizi süslemeyi seviyoruz.
Gündemde, Acun’un eşinden tek celsede boşanması ve eşine ne kadar nafaka vereceğini tartışıyoruz.
Gazetecilik böyle cıvık konulara yumuldukça, aday alkışlanmış, alkışlanmamış ne fark eder?
Geldiğimiz nokta bu.
İsterseniz alkışlayın, isterseniz alkışlamayın.
İçinde bulunduğumuz seçim öncesi durum bundan ibaret.
İsterseniz anlayın, isterseniz boş verin gitsin.
Belki de alkış mevsimine daha girmedik diye düşünebilirsiniz.
Nasıl düşünürseniz düşünün.
Hadi kolay gele…
|