Son yıllarda ülkemiz hem içeriden hem de dışarıdan kuşatma altına alınmaya başlamıştır. Ve anlaşılıyor ki emperyalizm ülkemizi ele geçirinceye, yani tam teslim alıncaya kadar bu Kuşatmanın günden güne daralacağı, artık ayan beyan ortadadır.
Onun için ki AB ve ABD, hemen her gün ülkemizin karsısına yeni bir senaryoyla ortaya çıkmaktadır.
Ve bu uygulamalara gerekli tepki gösterilmeyince de meydan boş bulunmakta ve ülkemizi kuşatma altına almaya çalışan güçler, git gide daha da pervasızlaşmaktadır.
Bunun son örneğini On Kasım’da gördük
Daha önce dolaylı yollardan ya da AB’nin talimatıyla ve çoğu kez de utangaç hatta sureti haktan görünerek Atatürk ve ulusal devlet aleyhine yazıp çizenler vardı ama, ülke içinden Atatürk’ü doğrudan hedef alan ve üstelik sadece bununla da yetinmeyerek tüm ulusal bayram ve günlere savaş açma cesaretini gösteren gericileri şimdiye kadar görmemiştik.
Bu gelinen noktada artık anlaşılıyor ki…
İş artık ulusal bayramlara ve Atamıza meydan okumaya kadar varmış.
Öyle görünüyor.
Aslında işin biraz kökenini araştırmaya başlarsak göreceğimiz manzara sanıyorum ki bu günkünden çok da farklı değildir.
Bir düşünün, Mondros Ateşkes antlaşması imzalanmış, emperyalist devletler ülkeyi işgal etme hazırlığında iken…
Ülke içinde ise onların işgallerine zemin hazırlamak ve ulusal direnişi baltalamak amacıyla birçok örgüt ortaya çıkmıştı. Bunların en önde gelen ikisi o günkü adıyla Teali İslam ve Teali Kürt cemiyetleriydi.
Amaçları dinsel ve etnik kökene göre devlet kurmaktı.
Bu gün de, Ülkemiz aradan neredeyse yüz yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, emperyalizmin hedef tahtasındadır
Bu gün de ulusal kimliğimiz.
Üniter yapımız.
Ulus devletimiz.
Onun önderi Mustafa Kemal.
Emperyalizm ve onun işbirlikçisi günümüz Teali İslam ve Teali Kürt Cemiyetlerinin saldırısı altındadır
Bu örgütlerin adlarının değişik olması da kimseyi yanılgıya düşürmemelidir.
Önemli olan isim değil, varılmak istenen amaçtır.
Amaçları da emperyalizmin amaçları doğrultusunda etnik ve dinsel devlet kurmaktır.
Bunun için de ulusal değerleri yıpratmak, önemsizleştirmek, küçük düşürmek amacıyla bu değerlere saldırmaktadırlar.
Hatta bir kısmı
Ülkemizi federasyonlara ayıracaklarını alenen dile getirmektedirler.
Ve işin ilginç yanı ülkemizi yönetenler tüm bunları ne yazık ki kayıtsızca izlemekle yetinmektedir.
Çünkü:
Türkiye Cumhuriyeti kendi temel değerlerine yapılacak saldırı karsısında savunmasız bırakılmıştır.
Onun için dört bir yandan pervasızca, utanmazca saldırılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyetinin iki numaralı yasası olan 1925’de son şeklini alan Hıyanet-i Vataniye Kanunu 1991 yılında yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu kanun, “Milli hâkimiyete, milli devlete, birlik ve bütünlüğüne ve laikliğe karşı olanlar vatan hainidir “ şeklindeyken 1925’te şeyh Sait ayaklanmaları sebebiyle bir ek düzenlenmeye gidilmiş. Bu düzenlemede: Dini ve dini mukaddesatı siyasi gayelere esas almak veya alet etmek amacıyla cemiyetler kurmak, bu cemiyetlere girmek, dini kullanarak devletin şeklini değiştirmek ve bozmak, fesat ve nifak sokmak, gerek tek tek ve gerek toplu olarak, sözlü veya yazılı veya fiili bir şekilde nutuk söylemek veyahut yayın suretiyle harekette bulunmak vatan hainliği sayılır “denmiştir.
Bir düşünün bakalım, kaldırılan bu kanunla kimler kurtulmuş olabilir.
|