“Evvel zaman içinde / kalbur saman içinde / deve dellal iken / pire hamal iken / ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken” diye başlayarak uzayıp giden masallarla büyüdük.
“Heket heket hangilkoz / iki sıçan biri boz / bindim bozun üstüne / çıktım Halep yoluna / Halep yolu daşlıca / armağanı datlıca” diye başlayan öykülerle büyüdük.
Rahmetli babaannem bir masal ve öykü ustasıydı.
O bu masalları, öyküleri anlatmaktan usanmaz, biz dinlemekten sıkılmazdık.
Çünkü oyalanacak başka bir şeyimiz yoktu.
Elektriğimiz, televizyonumuz, bilgisayarımız, akıllı telefonlarımız yoktu ama bu masallarla, bu öykülerle çok çok mutluyduk.
Şimdi de mutluyuz ama birbirimizi tanımıyoruz.
Bilgisayarlardan, akıllı telefonlardan, kıytırık televizyon dizilerinden kafamızı kaldıramadığımız için birbirimizi tanımaz hale geldik.
Trafiği en yoğun caddenin bir tarafından öteki tarafına geçerken, elindeki telefondan başını kaldırıp, sağına soluna bakmadan yürüyenlere çok rastladım.
Hatta birine, “bir araç çarpsa ölsen sana acımam” diye telaşla bağırdım.
Döndü, bana bön bön baktı ve kendisine söylenmiyormuş tavrı takınarak yürüyüp öteki kaldırıma geçti.
Üstelik 20 metre ilerde yaya geçidi bile varken.
Şimdi bu tür insanlar da kendilerini mutlu hissediyorlar olsa gerek.
Gelişen teknoloji, mutluluğun ne anlama geldiğini unutturdu.
Her şeye karşın herkes kendini bir akıllı telefonla mutlu sanıyor.
X
Ben çocukluk günlerimin masallarından, öykülerinden söz ederken, yine sık sık şehitler gelmeye başladı.
Neden yine şehit vermeye başladık diye soran, sorgulayan kimse yok.
Peki, biz ne yapıyoruz?
İstanbul’da yapılan anakent belediye başkanlığı seçim sonucunu beğenmediğimiz için, seçimi yenileme kararı alarak yorgunu yokuşa sürüyoruz.
Hemen hemen her gün gelen şehitler, ekonomideki sıkıntı, zamlar kimlerin sorunu?
Galiba bunlara da halkın sorunu olarak bakılıyor.
Çünkü Ankara İstanbul’a odaklanmış durumda.
Şimdilerde geldiğimiz nokta bu…
|