Çeşitli açılımlar arasından bir açılım da biz seçtik ve Gaziantep’e doğru açılmaya başladık.
Mersin dolaylarından mandalina diye aldığımız ekşi portakalı yerken, Ermeni açılımı için protokol hazırlıkları başlamıştı.
Biz Gaziantep’e duhul ettik, sancılı protokol bir bozuldu bir düzeldi derken, canımız, müttefikimiz, dünyanın ağası devreye giriverdi.
Her neyse canım, bir şeyler oldu ve olmaya devam ediyor.
Biz böyüklerimizden iyi mi bileceğiz?
Böyle böyük açılımlarla böyüklerimiz uğraşıyor işte…
İçimiz rahat hamdolsun.
xxx
Gaziantep’e girdik, hafif raylı sistemin hallaç pamuğu gibi attığı yollardan geçip, Kilis’e müteveccihen yolumuza devam ederken, Zeytinli Köyü’ne kadar olan 20 kilometrelik yolun hala bitirilemediğine ve kış aylarına girmemizden dolayı yağmurda, karda yol yapılamayacağından naşi daha da bitirilemeyeceğine tanık olduk.
Kilis’e girdik, doğru mezarlığa gidip, Zümrütkoy bahçesinden topladığımız gülleri, 26 yaşındayken trafik terörüne kurban verdiğimiz canımız, oğlumuzun mezarına bırakarak biraz rahatlamaya çalıştık.
Büyük annesinin ve hoca dedesinin arasında, üçü birlikte yatıyorlardı.
Ninemizin, babamızın, oğlumuzun ve yakınlarımızın mezarlarını da ziyaret edip, rahatlamanın huzuru ile Gaziantep’e döndük.
Artık bu köşede yine birlikte olacağız.
Aklımızın erdiği konuları, kalemimizin döndüğünce yazıp sizlerle paylaşmayı sürdüreceğiz.
xxx
4.5 aylık süre içinde Akdeniz şeridinin birçok bölgesini gezip dolaştık.
Toroslar’da yaylalara çıktık.
Üç yanı denizle çevrili cennet ülkemin Akdeniz şeridindeki perişanlık içimizi burkuttu.
Parasal gücü olmayan belde belediyelerinin yoksul belediyecilikleri, bu perişanlığa çare bulamıyordu.
Büyük kentlerdeki çarpık yapılaşma, sahil şeridini de sarıp sarmalamış, yeşil kalması gereken yerler betonlaşmış, Dede Korkut teknolojisi ile ve gelişigüzel yapılan seralar, sahil şeridinden orman alanlarına bile kaydırılmış.
“Bu ülke benim” çıkarcılığına karşı, “bu cennet ülke bizim” anlayışıyla, zaman zaman bu konulara değineceğiz.
|