Toplumun anlama, kavrama ve dolayısıyla sorgulama yeteneği yavaş yavaş geri yerine dönüyor.
İstanbul seçimini örnek olarak gösterebiliriz.
Konuyu ironik bir biçimde açıklamaya çalışalım;
Havada kocaman bir uçak düşünün.
Bir de pilot kabininde, kaptan pilottan başka kimsenin kalmadığını düşünün.
Pilot, kocaman uçağı herhangi bir yardım almaya gerek duymadan tek başına kullanıyor.
Daha önce bu tekliği başarı sanıp alkışlayan yolcular, pilotun telaşlanarak bağırıp çağırdığını görünce, “yok artık, bu kadar da olmaz” demeye başladılar.
Hem de uçak hala havadayken.
Uçaktaki aksaklıları, daha önce hep birlikte pilot kabinindeyken göremeyen ya da görmek istemeyen eski ikinci, üçüncü pilotlar ve teknik ekip, yeni bir uçak modeli üstünde çalışmaya başladıklarını bas bas bağırarak duyurmaya başladılar.
Önemli olan, motorları bile yanan uçağın salimen yere inmesi.
Ve uçak yere indikten sonra, esas tantananın yolcular tarafından başlatılması.
Bu pek uzak görünmüyor.
Uçak nasılsa mecburi bir iniş yaparak salimen yere inecek.
Eski yardımcı pilotların ve teknik adamların bu inişe katkıları olacak ama onların da üstünde çalıştıkları uçak modelini havalandırabilecekleri pek sanılmıyor.
Çünkü yolcular ayni yolcular.
Hele şu uçak salimen yere bir insin.
Beklemede olan çok.
Başta uçağın yolcuları.
Kontrol kulesindekiler ise salavat getirmeye başladılar bile.
Dört yanı tam bir ateş çemberi iken, uçak bir yol bulup, bir hava limanına inecek.
Ve herkes rahat bir nefes alacak inşallah…
Bu yazım biraz kısa oldu.
Çünkü ironi yapalım dedik ya!
Fakat daha uzununu uçak salimen yere indikten sonra yazarım belki.
Belki o zaman ironi yapmaya bile gerek kalmaz.
|