Kilis’te teknik adıyla bir suma fabrikası vardı.
Biz şaraphane derdik.
Kilis’in doğuda son yapısıydı.
Bu yapıdan sonra zemini kum olan bir futbol sahası vardı.
Ve ondan sonrası da zümrüt gibi üzüm bağlarıydı.
Derken uygarlaştıkça uygarlaştık.
Çarpık yapılaşma Kilis’e de el attı.
O üzüm bağlarının yerinde şimdi çok katlı lüks mü lüks yapılar yükseliyor.
Bağcılığa gelince, Kilis’in hemen hemen tek geçim kaynağı olan bağcılık neredeyse bitirildi.
Çünkü şaraphane dediğimiz suma fabrikası artık üzüm almıyordu.
İşlevini durdurmuştu.
Kilis’te tek devlet yatırımıydı.
Sonradan özelleştirilmişti.
Bu arada Gaziantep’te yıllardır üretim yapan, çevre il ve ilçelerinin üzümünü değerlendiren tekel içki fabrikası da kapatılmıştı.
Ve Kilisli üzümünü satacak kurum bulamayınca, bağlarını sökmeye, yerine zeytin ya da fıstık dikmeye başladı.
Yani Kilis’teki bağcılık, can çekişmeyi bırakın öldürüldü.
O urumu, kayısı, hommusu, şirelik, horozkarası üzümlerden eser kalmadı.
Üzümü işleyen, pekmez yapan mahsereler çoktu, hiçbiri kalmadı.
Çünkü üzüm kalmadı.
Yıllardır kullanılmayan o suma fabrikasını da yıkacaklarmış.
Yerine ne yapacaklarını bilemiyorum ama keşke yıkmasalardı, kalsaydı ve bağcılığı desteklemek ve geliştirmek için projeler üretilseydi.
Yeniden canlandırılan bağcılık, o suma fabrikasına ürün yetiştirseydi.
Bu bağlamda işsizlikten bunalan Kilis’te bir istihdam merkezi sağlansaydı.
Olmaz mıydı?
Olamaz mıydı?
Bal gibi de olurdu.
Ancak Kilislinin sessizliği, pısmışlığı, sinmişliği nedeniyle bu suma fabrikası da tarihin çöplüğüne atılacak gibi görünüyor.
Sınıra sıkışıp kalmış, politik çıkarlar uğruna il yapılmış ve son dönemde nüfusundan çok Suriyeli sığınmacı barındıran Kilis ve Kilisli, bunca çileyi, bunca itilmişliği, bunca ötekileştirilmeyi hak etmiyor düşüncesindeyim.
Ankara bizden iyi bilir ya!
Bu benim düşüncem.
Sevgili Kilisli hemşerilerim ne düşünüyor bilemem.
|