İstanbul deyince;
Aklıma martılar gelir,
Başımı kaldırıp penceremden bakarken
Attıkları kahkahalar gelir.
O serin sevdalı sabahlarda
Yaşayamadığım evlerdeki
Gözü yaşlı gençliğim gelir.
İstanbul deyince;
Aklıma karlı Beyoğlu'ndaki
O kırmızı tren gelir,
Şubat tatilinde, canım kardeşimle
Ankara'dan alış verişe gidip de
Aya İrini'de yaktığımız mumlar gelir.
İstanbul deyince;
Aklıma sevdiğim gelir,
Doya doya dinleyemediğim
Bilmediğim şarkılar gelir.
İstanbul deyince aklıma;
Seninle hayallerini kurup da
Giyemediğim beyaz gelinliğim gelir,
İstanbul deyince aklıma
Bir sürü şey gelir...
İstanbul deyince;
Aklıma halam gelir,
Çınaraltı'nda, Emirgân'da, Baltalimanı'nda
O soğuk çalışma odasındaki
Eski püskü bir tezgâhın
Üzerine sıraladığı
Kitreli "Osmanlı Hatunları" gelir.
İstanbul deyince;
Aklıma Yelloz Hanım gelir,
Çınaraltı'nda bir çay içip
Kirkor'u kızdırdığımız
Kavaklara balık yemeğe gidip de
Bana sevdalanmış o çocuğun
Bayıldığım dikenli güllerine rağmen
N'aptıysa, halamdan beni alamayışı gelir.
İstanbul deyince aklıma;
Halacığımın ruhuna sevab olur diye
Yavrusunun tek tek dağıttığı
Helvası gelir.
İstanbul deyince aklıma;
Bir sürü şey gelir...
Handan Çölaşan
Ankara, 2012
|