İlkokulu Aydınlıkevler' de oturduğumuz için orada okudum. Ortaokula geçtiğimiz yaz Meşrutiyet Caddesi Bayındır Sokak'a taşındığımız için orta okulu; Ankara Namık Kemal Ortaokulu'nda okudum.
Ankara Kumrular Caddesi'nde bulunan; siyah önlük ve beyaz yakaya veda ettiğim ilkokulumdan sonra, bana bir kolej gibi gelen Namık Kemal Orta Okulu.
Antrasıt renkte, V yakalı bir forma ve gül kurusu renginde, erkek yakalı bir gömlekti okul kıyafetimiz.
Öyle Milli Eğitim Bakanlğınca onaylı özel bir okul değildi ama inanın kendine münhasır, çok özel bir okuldu Namık Kemal Ortaokulu.
İlkokulda gördüğümüz resim, müzik, beden eğitimi dersleri dışında; ingilizce, edebiyat, fizik, kimya, biyoloji, coğrafya, sanat tarihi, felsege, ev ekonomisi, din dersi, milli güvenlik gibi dersler eklenmişti tedrisatımıza.
Hepsi çok değişikti ve her derse ayrı ayrı öğretmenler giriyordu. İlkokulda tek öğretmenimiz vardı. Burada bir sürü hocamız olmuştu.
Öyle değişik bir dünyaydı ki; yıllar geçse bile unutmak mümkün değil o anıları.
Anılarım içinde önemli bir anım daha var. Deli Aysel; müzik öğretmenim.
Gerçekten farklı bir kadındı Deli Aysel. Sanat tarihi hocamız da Ramses gibiydi veya firavunların kadınlarına benziyordu ama bu Deli Aysel; karışık, yolunmuş gibi duran siyah uzun saçları, bakışları, müziği anlatış tarzı ile gerçekten deli gibiydi.
Müzik dersi geldiğinde giriş katına indik ve kapısında müzik odası yazan bir sınıfa girdik. Dersleri sınıfta değil de orada yapacaktık.
Aman Allahım ne müthiş bir odaydı burası. Bir sürü müzik aleti vardı ama en önemlisi; kocaman bir piyano da vardı.
Babamı küçük yaşta kaybettiğimden dolayı anneannemlerde geçmişti çocukluğum. Dedem sürekli bağlama çaldığı için benim de müzikle uğraşmamı çok isterdi. Mandolin almıştı bana. İlkokulda bazı çocuk şarkılarını çalıyordum mandolinimle. Ama aklım hep piyanodaydı, keşke evde bir piyanomuz olsa diye düşünür ve nerede piyano görsem gider tuşlarına basar ve ardından gelen tınılarını dinlerdim.
İşte hayalimdeki piyano şimdi okulumdaydı.
Deli Aysel'le aramız beni tanıdığından itibaren hep iyi oldu. Tüm öğrencilere iyi bir müzik dersi veriyordu, tüm sınıfca flüt aldık. Flütü çok iyi çalıyordum. Bazen de piyano çalıyordum.
Deli Aysel, müziğe olan ilgimi keşfetmiş, çok iyi bir kulağa ve yeteneğe sahip olduğumu söylemişti. O zamanlar kulağın ne demek olduğunu bilmesem de, bir gün bana; "tenefüslerde buraya gelip piyano çalabilirsin" demişti. 3 yıl boyunca artık okula koşa koşa gidiyor, bazen de erken gidiyordum.
Resmim zaten hep on'du. Buna bir de müzik eklenince okul çok keyifli hale gelmişti.
Okuduğum üç yıl boyunca fizik, kimya ve biyolojim zayıftı, her yıl ikmale kalıyordum ama resim, beden eğitimi, edebiyat ve müzik dersim on'du.
Ortaokul bitince Meşrutiyet caddesi etrafındaki okullar, lise eğitimi için Namık Kemal mezunlarını almadılar. Yüksek tedrisatta olduğu için ya koleje gitmeliydim ya da Anadolu liselerine.
Sonunda anneannemlerin yanına, Etlik Lisesine yazıldım o yıl.
Etlik lisesi'nde okuduğum yıllar zor yıllardı.
Türkiye'de sağ sol kavgaları başlamış, sonunda ihtilal olmuştu.
Lise yıllarımda çoğu dersler boş geçmiş, sınıf arkadaşlarım okula gelmeğe korkar olmuşlardı.
Buna rağmen çalışkan bşr öğrenciydim. Lise yıllarım iftihar ve takdirnamelerle geçti.
19 Mayıs gösterileri, resim, müzik ve edebiyat başta olmak üzere bütün derslerim çok iyiydi ve öğretmenlerimin, arkadaşlarımın sevdiği bir öğrenciydim.
Mezun olduktan sonra sınava girerek Dışişleri Bakanığı'na girdim. Memuriyetin bana göre olmadığını anlayarak kendime bir büro açıp; emlak, reklam ve tercüme işlerine girdim. Bu güne kadar birçok sektörde idareci ve işveren olarak çalıştım.
Yıllar içinde resim sergileri açtım, müzik korolarına gittim, şarkılar öğrendim. Kendime keman aldım, ud aldım. Müzik dersleri aldım. Nerede piyano görsem tuşlarına mutlaka dokundum ve evime bir piyano almak hep hayalim oldu.
Her zaman hayatımda resim, müzik ve hayvanlar oldu.
Müziği tam öğrenemedim. Çünkü çalışmak zorunda olduğum için tam üzerinde duramadım.
Sürekli oturduğum bir evim ve yeterli param olmadığı için de, piyano da alamadım.
Ama şimdi; müziğin bana vermiş olduğu ruh güzelliği, temiz kalplilik, çalışkanlık, azim ve asaletle hayatın matematiğini çözdüğümü düşünüyorum.
Bu gün; Gülsün Onay, Fazıl Say gibi müthiş piyanistlerimize imrensem de, müziiğin biraz da olsa, içime huzur verdiğini hissettikçe, mutlu oluyorum.
Her yeni aileye; "evinize piyano alın, çocuklarınız piyanoyla büyüsün" diye tavsiyelerde bulunuyorum.
Müzik ruhun gıdasıdır sözü gerçekten doğrudur. Ruhunu müzikle besleyen insanların başarıları, diğer insanlara göre çok daha başkadır.
Gelişmiş ülkelere bakacak olursak; her evde bir piyano vardır ve paraya değil de, başarıya, mutluluğa odaklı çocukların yetiştiğini görürsünüz.
Mutluluk ve sevgi; ruhla ilgidir. Ruhları müzikle beslenen insanların mutluluğu tartışılmaz.
Tüm piyanistlerimizin Dünya Piyanistler Günü nü kutluyorum.
Handan Çölaşan