Değerli dostlarım,
Bir Kurban Bayramı'na daha girmek üzereyiz. Arefe gününün tatlı heyecanı ve bayramlar, gerçekten çok özel günlerdir.
Bayramda giyilecek yeni kıyafetler alınmıştır, biber dolmaları, kadayıflar yapılmıştır, evde bir bayram telâşı, herkeste bir heyecan sürer gider.
Eğer aile büyüklerinin eviyse bu bayram evi; misafir beklenir. Küçükler ise; aile büyüklerini ziyaret için erkenden yola çıkıp, tek tek onları ziyaret ederek bayramlaşmaya başlarlar.
Arefe günü genelde rahmetli olmuşlarımızı ziyaretle geçer. Kabristana gidilir. Kabristan dedim de, mezarlık yani yeni dilimizle. Demek ki bir istanlık var. Şimdilerde daha iyi anlıyorum; Kırgızistan, Bulgaristan gibi, Kırgız'lılar, Bulgar'lılar, yani Kabir'liler.
Rahmetle.....
Bayram kaç günse, her sabah kalkar, kahvaltı edilir ve bayramlık kıyafetleri giyilir, misafirler beklenir. Ama hergün yapılır bu iş. Aynı kıyafetler, bayram kaç günse her gün giyilir.
Aniden kapı çalar, bağrış, çağrış, bir sürü çocuk, ya şeker, ya para, ya mendil, ya süs aynası, alır giderler. Mahallenin çocukları.
Şimdi de böyle mi acaba?
Bizim babamız yoktu; annem çalışıyordu. Geçim paramızdan ayırdığı paralarla, daha önce almış olduğu yeni bayramlık kıyafetlerimizi giydirir, kabristana, babama götürürdü bizi. Her arefe günü babama giderdik. Bizi babama gösterirdi. İyi bakardı bize; tek başına, elinden geldiğince.
Hamdan ve Nurdanın Sevgili Babaları yazardı o taşta. Adımı yanlış yazmışlar. Ama o zamanlar anlamazdım niye "Hamdan" yazdıklarını. Meğer mezar taşını yazan adam yanlış yazmış adımı.
Yıllar yılı gittik o son kapıya. Yazılar silindi yıllar içinde, ben de ressam olmuştum ya; aldım akrilikleri, boyadım o derin harfleri. Ne zordu. Belki en zor yaptığım resimdi bu. Çok az hatırladığım rahmetli canım babacığımın, mezar taşındaki taaa o yıllarda yazılmış yazımızın, silinmiş yazılarının içlerini siyaha boyamak.
Şimdi Bodrum'dayım. Ne babama, ne bizi ne fedakarlıklarla büyütmüş, her bayram babama götüren rahmetli o harika canım anneciğime, ne bana dolmaları, pilavları, tel kadayıfları öğreten canım anneanneme, ne bana okurken bakan rahmetli dedeme, ne de geçen yıl kaybettiğim o naif canım teyzeme gidemiyorum.
Buradan okursam da gider biliyorum. Öyle derler. Zaten her an hepsine de okuyorum. Ama onların yanına gidip, yanlarında olmak gibi olmuyor ki. Yattıkları yerlerdeki komşu rahmetlileri ziyarete gelenler olur, bakarlar ki onlara gelen giden yok, garip kalırlar onlar diye öyle üzülüyorum ki..
Sağolsunlar akrabalarımız, teyzemin eşi, çocukları, yeğenler gidip ziyaret ediyorlar ama, benim içimdeki sızıyı dindiremiyorlar ki.
Baktım da herkes gitmiş, bir ben, bir canım kardeşim, bir büyük teyzem kalmış. Bir de onların çocukları. Azalmışız.
Şimdiki bayramlar nasıl acaba?
Çocuklar bizim gibi mutlular mı, bayramlık kıyafetleri var mı, her gün onları giyiyorlar mı, dolmalar, börekler, kadayıflar yapılıyor mu, kapılara çocuklar geliyor mu,, kabirler, büyükler ziyaret ediliyor mu?
Acaba yarın gidip kendime bir bayramlık kıyafet, güzel bir ayakkabı alıp, bayramı yaşasam mı, buradaki dostlarımla bayramlaşmaya gitsem mi acaba?
Kardeşimle can arkadaşı Bodrum'a bana gelmiş, onlara birer bayram hediyesi alsam mı?
Watsuptan, facebooktan, tüm dostlarımı, arkadaş ve akrabalarımı kutlayacağım ama özlediklerimin seslerini duymadan olur mu?
Artık böyle oldu değil mi?
Mektuplar mazide, bayramlar içimizde, canlar kabirde kaldı.
Oysa mektuplar varken her şeyimiz vardı.
Şimdi bayramların gözü yaşlı, içimizde bir hüzün kaldı.
Yine bayram geldi. Yine mutlu olmak için güzel sebeplerimiz olsun. İçimizde sevgi, aşk, mutluluk, huzur, güven sağlık olsun. Uzaklarda sevdiğimiz canlarımız olsun. Uzaklarda da olsalar, içlerimizde onların verdikleri heyecanlar olsun.
Bayramımız kutlu olsun.
Handan Çölaşan
|