Sevgili okurlarımız,
Bu öykü Malkara köylerinden alınmış olup, cevrede herkes tarafından bilinen bir hikayedir.
Sizlere burada, insanların, anne babalarının, köklerinin, yaşadıkları yerlerin, yaşadıkları müddetçe ne kadar önemli olduğunu irdelemek istiyorum.
Aslında, Türk toplumu olarak bunu gayet iyi biliyoruz. Yıllardır yurtdışında çalışmak zorunda olan ve orada yaşayan insanlarımız, çalışır, çabalar, sonunda vatanlarına dönerler, evleri, arabaları vardır ama en güzel yıllar, çalışarak, zorlanarak, belki horlanarak, hasretle, çabayla geçmiştir. Bizler annesinin birtanesiyiz. Döndükten sonra bu özlem ve yorgunlukla bir oh derler ama bu sefer de, yılların acıları yavaş yavaş çıkmaya başlar. Yaşlılık, hastalık, derken varılacak yol da biter artık.
Gelelim hikâyemize. Söylentiye göre, çok eskiden, köyün birinde, Zeynep adında güzel bir köylü kız yaşarmış. Aşrılardan, uzaklardan köydeki bir düğüne gelen Ali ismindeki genç, Zeynep'i görür görmez çok beğenir ve köyüne döner dönmez Zeynep' e görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler ve kısa bir zaman sonra yapılan düğünle Ali Zeynep'i alır kendi köyüne götürür.
Zeynep'in gelin gittiği köy 6 gece 6 gündüz sürer. Çok uzaktır. Bu kadar uzak olduğundan Zeynep anasını babasını tam 7 yıl göremez. Zaman zaman kocasına söylese de götürmez. Zeynep bir türkü mırıldanmaya başlamıştır. Içinde yanan özlemle solmaya da başlamıştır. Köyün bir tepesindeki evlerinde yanık yanık söylediği türküler bütün köylüleri üzmeye başlamış. Defalarca söylese de artık kendisine pek de aldırış etmeyen kocası onu köyüne götürmediği gibi, horlamaya, eziyet etmeye de başlamış. Bu hasret ve eziyetle Zeynep artık yataklara düşmüş.
Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için köylü, kocasına, ailesini çağırmasını salık vermiş. Ali çaresiz, 6 gün 6 gece köye gitmiş, Zeynep'in anne babasını alıp getirmiş. Zeynep perişan bir halde onlara da içler acısı türküsünü mırıldanmaya başlamış. Zeynep'in annesi kızını o halde görünce kendini yerlere atmış, bayılmış. Köy halkı da ağlamaya, ağıt yakmaya başlamış. Annesi babası gelmiştir ama artık çok geçtir. Zeynep hasretini giderir ama bir daha onmaz, sonu ölümle biter.
İşte o gün bu gündür bu türkü; ayrılığın, hasretin, köklerin türküsüdür.
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malûm olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi. hem babamı
Ben köyümü özledim.
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse
Kardeşlerim yolları bilse de gelse
Uçan da kuşlara malûm olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi, hem babamı
Ben köyümü özledim.
Böyle işte sevgili dostlar. Bu hikayeyi okuyunca çok duygulandım. Hani bazen bir şarkı, gelir boğazınızı düğümler, bir koku sizi taaa uzaklara götürüp orada birşeyler aratır, bir söz sizi kimsenin ağlatamadığı kadar ağlatır ya.
İste bana da simdi öyle oldu. Şu anda hastenede yanında olduğum, illet bir hastalığa yakalanan biçarem, canım, meleğim, Meral teyzecigimin hali, benim bu yazıyı yazmama sebep oldu.
Uzun zamandır mücadele ediyorduk, bütün dostlarımla, arkadaşlarımla, akrabalarımızla dualar ediyorduk. Can parçası doktor oğlu Tolga, heran yanında, can eşi canımız Özlem hep yanıbaşında, ben de artık onlarda kalmaya başlamışken, bir gün genel durumu bozuldu ve hastaneye yatırmak zorunda kaldık.
Evde zorlandığı zamanlarda, iç sıkıntıları esnasında ve evdeki son günlerinde "annemi istiyorum, annem gelsin" demeğe başlamıştı. Bir bebek gibi annesini istiyordu. Öyle üzülüyordum ki, yıllar evvel, bir bayram sabahı geçirdigi kalp krizi sonucu, aniden kaybettiğimiz anneannemi istiyordu. Çünkü ona en iyi annesi bakar, acılarını annesi dindirir, ona sığınır, o O'nu iyiyleştirirdi.
Uzun zamandır hastanede kalıyoruz. İlk geldiğimizde evdeki halinden iyi bir hale gelmiştik, hatta, üçbuçuk hafta sonra biraz iyileşince bayramı da denk getirerek eve bile çıktık. Artık hastaneye gitmeyebilirdik, böyle evde idare edebilirdik. Ama beş, altı gün sonra, yine evde müdahale edemeyeceğimiz bir hale girdi. Hastanedeydik artık ve günler geçtikçe bu illetten kurtuluş olmadığı gibi, günlerinin de sayılı olduğunu görmeğe başladım. Allah bilir.
Sıkıntıları arttıkça uyku aralarında sayıklamaya başlamıstı. Dedikleri neydi biliyor musunuz.? Baba, anne, abla. Babaaaam, anneeeem, ablaaaa diye uzatıyordu da eğer uykuya dalamazsa. Doğduğu zamanki ailesinde rahmetli olanlar, yıllar evvel kaybettiği babası, annesi ve ablasını arıyordu rüyalarında. Onları yanında istiyordu. Özlemişti. Onların hasreti, özlemi, yoklukları, yokluklarının verdiği acı hep içindeydi belki ama şimdi dilindeydi. Belki bilinçaltında, yıllar içinde bastırdığı, özgürce yaşayamadığı, onların yokluklarının acısını yaşıyordu. Ama ne acı. Öyle acı ki, dayanılır gibi değil. "Allahım dayanamıyorum, Babam gelsin beni alsın, söyleyin babama".
Tolga. Oğlu. Tolga; kaldığımız hastanenin Kalp ve Damar Cerrahlarından. Sabah erkenden geliyor, bütün gün hastanede, hem çalışıyor hem annesinin tıbbî gereklerini yapıyor, hem de ona her an yanında olarak, sevgi ve güç veriyor. Bıraksam geceleri benim yerime o kalacak ya da eşi Özlem'imiz. Aşamları melek anneciğine sevgiyle veda ederek, ama sabaha kadar nöbettekilerle görüşerek, iyi ki ben varım yanında diyerek eve gidiyor.
Sabahları saat beşbuçukta, hastane uyanıyor. Teyzeme "Tolga birazdan gelecek, bak teyzeciğim, gün ağardı" diyorum... gözleri yollarda.. oğluşunu bekliyor, gelince de gönül rahatlığıyla yine uykuya dalıyor.
Servisteki bütün hemşireler ve nöbetçi doktor her an yanımızda olsalar da, teyzecim yine de kendinde birşey hissetse; "Tolga'ya haber ver, Tolga gelsin", derken Tolga artık baba olmaya başlamıştı. O"nu iyi edecek, en çok güvendiği, sevdiği baba. Baba gelsin...
İçler acısı yanık bir türkü hikayesi bizi buralara kadar getirdi.
Demek istediğim şu ki dostlar; doğduğun ev, uyurken sarıldığın kardeş, mama veren babanne, ayağında sallayan anneanne, dede, sana yavrum diye canını verip her fedakârlığı yapan anne, baba, dünyaya geldikten sonra gözlerini açıp büyüdüğün ev, senin köklerin. Onlarsız olmaz. Onların kıymetini bilelim, hiç ayrılmayalım. Ölene kadar.
Ölüm var dostlarım. Dünyamızın, kurallarından. Allahımızın takdiri, biz canlıların bir gün mutlaka tadacağı. Ama öldükten sonra da birlikte olacağımız, büyük bir sevgi, ışık, mutluluk, kavuşma var sonrasında. Babamıza, annemize, sevdiklerimize Allahımıza kavuşma var. Çok şükür.
Metanetli olmaya çalışıyorum ama çok zor dostlar, Allah çektirmeye inşallah, yolumuz Allah'a, Allah melek teyzeciğimin yardımcısı ve yardımcımız olsun.
Sağlıcakla ve evimizle, yuvamızla kalalım.
Handan Çölaşan
|