Değerli okurlarım,
Size 17 Aralık'tan bahsetmek istiyorum. Benim için önemli bir gün 17 Aralık. Çünkü Rahmetli annemin doğum günü.
Annem 17 Aralık'ta dünyaya gelmiş. Çocukluğu biraz zor geçse de genç kızlığı, okul hayatı, babamla tanışması ,1960'lı yıllarda üniversiteyi kazanıp üniversiteye gitmesi, daha sonra babamla evlenmesi ve annemin kendine ait güzel bir aile kurmasıyle hayata adımını atmış.
Tabii ki 17 Aralık'ta doğması ile başlıyor rahmetli annemin bendeki anıları. Anneannem ilk eşini savaşta kaybettiğinde anneme hamileymiş. Zor şartlardan sonra rahmetli 2.dedemle evle⁸nmiş. Anneannem daha sonra iki tane daha kardeş yapmış. Neval teyzem ve yakınlarda kaybettiğimiz rahmetli Meral teyzem.
Annemin çok güzel mutlu bir evliliği varmış. Severek evlenmişler babamla. Ancak babam ben 4 yaşındayken rahmetli olmuş. Kardeşim de 3 yaşındaymış o sırada. Elim bir trafik kazasında eşini kaybeden annemi düşünebiliyor musunuz?
İki minicik kızıyla kocasız kalmış, genç bir kadın. Yıllarca kahvaltılarda ağladığını hiç unutmam. Her bayram bizi giydirip mezarlığa götürüp Erol Çölaşan adını ezberlediğimiz ve onun da ağladığı, dualar ettiğimiz anılar.
Ufakken annemi; bir pazardan hamalla gelirkenki haliyle, bir de bizi babama götürdüğü zamanlarda hatırlardım hep.
Babam ölünce ben mecburen annemlerde kalmak zorunda kalmışım. Kardeşim de annemin yanında. Çünkü O'ndan hiç ayrılamaz mış, çok ağlarmış. Kardeşim annemin yanında büyümüştü ben de anneannemlerin yanında. Anneannemler derken; dedem, anneannem ve iki teyzemin yanında büyüdüm.
Geceleri, benden on yaş büyük olan iki tane teyzemin arasına girer, aynı yatakta birbirimize sarılarak uyurduk.
Ankara Etlik'teki o çiftlik gibi evimizde, teyzemlerle yatak odasında yorganın altında üşüyerek, uyumaya çalıştığımızı hatırlıyorum. Beni aralarına alıp, o donan ayaklarımı ısıtırlar, beni hiç yalnız bırakmazlardı.
ilkokul 1'e başladığımda, dedem Milli Eğitim Bakanlığı'nda Muamelat Müdürüydü. Anneannem de yine Milli Eğitim Bakanlığı'nda sanırım Orta Öğretim bölümünde, memurdu. Ben Ulus'ta Atatürk Kız Teknik Okulu'nun altında bulunan Bozkurt İlkokulu'na gidiyordum. Sabah teyzemleri üst kata, beni de alttaki okula bırakıp bakanlığa giderlerdi.
Okul bitince gelip beni oradan alırlar teyzemlerle birlikte eve getirirlerdi. Dedemin Anadol marka bir arabası vardı. Çok güzel bağlama çalardı. Anneannem de Rumeli türküleri söylerdi. Memleket türküleri.
Ertesi sabah işe giderken okula bırakırlardı tekrar alırlardı. İlkokul biri onların yanında okudum.
İlkokul 2, 3, 4 ve 5. Sınıfı annemin yanında Aydınlıkevler'de okudum. Babam ölünce annem orada oturmaya başlamıştı. O zaman kardeşime de birlikteydik.
Ortaokula geçtiğim yaz, Aydınlıkevler'den Kızılay'a taşındık.
Kızılay'da Meşrutiyet Caddesi'nde Bayındır sokak'ta oturuyorduk. Orada Namık Kemal Ortaokulu'na yazılmıştım. Üç sene Namık Kemal Ortaokulu'nda okudum. Annemlerin yanında.
Bana bir kolej gibi gelmişti o okul. Siyah önlük ve beyaz yakaları çıkartmış, antrasit renginde bir forma içinde gül kurusu bir gömlek, saçlar iki yandan örgülü, annemin aldığı o güzel ayakkabılarla ve okul çantamla okula gider olmuştum.
Kızılay Bayındır sokaktan çıkıp, Selânik Caddesi'ni geçerek Kumrular Caddesi'ne geçer, oradaki Namık Kemal Ortaokulu'na gider, tekrar akşam dönerdim eve.
Böyle geçti okul yıllarım. Ortaokul bittikten sonra beni o bölgedeki okullar almadıkları için annemlerden ayrılmak zorunda kaldım.
Altı yaşında okula başlasam, onbir, oniki yaşında ortaokula başladım desem; 15 yaşında annemden ve kardeşimden ayrılmıştım. Tam da buluğ çağındayken onlardan ayrılmak beni çok üzmüştü.
Resme ve şiire başlayışım o tarihlere denk gelir. Yalnızlıktan, kimsesizlikten, kardeşimden ve annemden ayrı olmak beni şiire ve resme yöneltmişti.
Bütün duygularımı şiirle anlatmaya başlamıştım. Okulda edebiyatım çok iyiydi. Lisedeyken edebiyat bölümünü tercih etmiştim zaten.
Okulu iftiharla geçiyordum. Hiç ders biriktirmiyordum. Hepsini, ödevler verilir verilmez yapar, ertesi güne hiç ders bırakmaz, gece gündüz çalışırdım. Bunun sebebi; hafta sonları bir an evvel annemlerin olduğu yere, Kızılay'a, Meşrutiyet Caddesi'ne, Bayındır'a gelmekti. Onların yanına gelmek ve onların yanında olmak için can atardım.
Şimdi bakıyorum da; Annemi kaybedeli 17 yıl olmuş. O kadar çabuk geçmiş ki yıllar, o 17 yıl nasıl geçti anlayamadım.
Annem öyle zarif, öyle asil, öyle zevkli, çıtı pıtı bir hanım dı ki; hiç kimseyi kırmamış, herkesi mutlu etmeğe çalışmış, iki yetim kızını kardeşleri ve annesiyle büyütmeğe çalışmış fedakar bir anneydi. Her zaman bizi takdir eder, bizi hiç üzmemeğe gayret gösterirdi.
Adı Sevil di. Adı gibi sevilen bir hanımdı.
Sanayi Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü yapmış, Sümerbank'ta çalışmış, TRT Radyo Televizyon Kurumu'nda Redaksiyon Daire Başkanlığı gibi çeşitli görevlerde bulunmuştu. Ankara Radyosu uzman muhasebe müdürlüğünden emekliydi. O meşhur değildi ama çok meşhur arkadaşı vardı. Ankara televizyon ve radyosunda görevli sanatçı, spiker, sunucu, programcı, kim varsa herkes bizim evimizdeydi.
Annemi kaybettiğimde 42 yaşlarındaydım. Şimdi 59 yaşındayım ve annemi kaybettikten iki, üç yıl sonra o kadar büyük keşkelere kapıldım ki anlatamam size.
Keşke annemi her gün arasaydım, keşke anneme her gün gitseydim, keşke annemin sesini her gün duysaydım, keşke onun her dediğini yapsaydım, keşke onun dediklerini dinleseydim, keşke annemi her gün öpseydim, keşke keşke keşke diye diye öyle üzüldüm ki, öyle ağladım ki.
Yıllar geçtikçe annesizliğimin içimdeki acısı daha da derinleşti. Şimdi onu hasretle özlemle anıp üzülüyorum. Rüyamda görmeyince dayanamıyorum hastetine. İnşallah görürüm diye her gece dua ediyorum. Görünce de o rüyadan hiç uyanmak istemiyorum.
Ne zaman sıkıntıya düşsem rüyamda görürüm annemi. Beni teselli eder. Bana yol gösterir.
Ama öyle geç ki bu duygularım. Çünkü insanın annesi gidince arkasından dağ gidiyor. Çünkü İnsanın annesi ölünce; o'nun her şeysi gidiyor, kökleri gidiyor, canından can gidiyor. Dünyada yapayalnız kalıyorsun. O kadar zor ki; bunu yaşamadan anlayamazsınız.
"Canım annem; seni çok seviyorum annem" diyorum hep içimden. Annesiz olmak öyle zor ki; bu dünyada en önemli şeyin gitmiş gibi, artık hiç bir dayanağın yokmuş gibi, bir de keşkelerin olunca; zor bir hayalin içinde buluveriyorsun kendini.
Herkese tavsiyede bulunuyorum; "annenizi her gün arayın, annen giderse bir daha da gelmiyor , anneni hangi işin olursa olsun bırak, anneni ara, bırak annene git, bırak annene koş, annen ne istiyorsa yap, parası varsa bile para yolla, para ver, o'nu mutlu et, hediyeler al" diye. Çünkü bir değişik durum olmazsa; illaki o sizden evvel rahmetli oluyor . Allahın rahmetine kavuşuyor.
Öyle zor ki annesiz olmak. Annenin hayatta olması o kadar büyük bir mutluluk ki .
|