Geçmiş olsun Türkiye demekle geçmiş olmuyor.
Ölenlere rahmet, yaralananlara acil şifa, yakınlarına sabır dilemek yeterli mi?
Yerle bir olmuş binalar.
Ağır hasarlı binalar.
Hafif hasarlı binalar.
Yeterli çadır ve battaniye yok.
Eksi 10 – 15 derece soğukta, çadır bulamayanlar, battaniyesi olmayanlar ne yapabilecekler?
Yıkılan, hafif hasarlı, ağır hasarlı diye nitelenen binaları yapanlar, ilgili yapı denetim şirketleri ve bu yapılar için oturma izini verenler şimdi rahat mı acaba?
Bunlar herhangi bir ceza görmeyecekler mi?
Bu işlem, hasar tespit çalışmalarının sonrasında gerçekleştirilecek mi?
Sağlıklı ve kalıcı önlemler alınıp, depremlerin yıkımı en aza indirilmedikçe, siz istediğiniz kadar kentsel dönüşüm projeleri uygulayın.
Sonuçta bu kentsel dönüşüm projesi denen şey, rantsal dönüşüme dönüşmeyecek mi?
Bu proje, yurttaşın can güvenliği düşünülerek, karakaşı, kara gözü hatırına mı yapılıyor?
Bunların yanı sıra çeşitli adlar altında uygulanan imar afları var ki konunun üstüne tüy dikiyor.
X
Elazığ depremi sonrası, iki kişinin sözleri dikkatimi çekti.
Birini teknik bir insan söledi.
Televizyonda, deprem için projelerini anlatan yerbilimci Prof. Cenk Yaltırak’a, bu projelerin maliyeti ne kadar olur diye sordular.
Yanıt çok ilginçti; Prof. Yaltırak, “İstanbul’a bir yıl lale ekmezseniz, bu projeleri finanse edebilirsiniz” diye yanıt verdi.
Hadi gel düşünme.
Öteki de Diyanet İşleri Başkanının, Elazığ’a gidip vazetmesi ve bu vaazında, “ölüme her an hazırlıklı olun” diye depremzedelere moral(!) vermesi.
Ha bir de Kızılay’ın halktan para toplama telaşı.
Sonuç olarak, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde sonuç ne olduysa, son Elazığ depreminin sonunda da o olacak gibi geliyor bana.
Dilerim yanılırım…
|