Bu coronavirüs bizi biraz da olsa terbiye etti gibi.
Gerçi terbiye veremediği bazı mahluklar var ama onlar için de bir şeyler düşünüyor olsa gerek.
Çünkü bu virüsten ölümler her geçen gün artıyor.
Dünyada da öyle cennet ülkenizde de öyle.
X
Bir ayı aşkın bir zamandan bu yana evimizden çıkmadık.
Bol bol kitap okuduk.
Hatta daha önce okuduğumuz kitapları bir daha gözden geçirdiğimiz oldu.
Bu arada aklıma Sabahattin Ali’nin bir şiiri geldi.
1933 yılında girdiği Sinop cezaevinde yazdığı bir şiir.
“Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül aldırma.
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül aldırma.”
Sabahattin Ali’nin bu güzel şiiriyle kendimi teselli ettim, türküsünü de mırıldandım.
X
Bu yazım yarın yayınlanacak bir yazı.
Bu günden yazmam gerek.
Bugün Pazar.
Sokağa çıkma yasağı var.
Evimin balkonundan dışarıyı izliyorum, coronavirüsün hala terbiye veremediği birkaç duyarsız ve sorumsuz kişiyi görmek canımı sıkıyor.
Ve bu arada bir ayı aşkın zamandan bu yana, (genç yakınlarımız dışında) kapımızı çalıp bir şeye gereksinimimiz olup olmadığını soran bir kamu kuruluşu olmadı.
Daha önce, paketi 10 – 15 lira olan bir paket eldiveni 50 liraya almıştım.
Bu süre içinde sokağa çıkmadığımız için kullanmaya gerek kalmadı.
Maskeye gelince;
Daha maskeyi göremedik.
Yaşımız gereği evden çıkmadığımız için maskeye gerek olmadığını düşünerek dert etmedik.
“Evde kal” uyarısına uyuyoruz.
Yarınlar bize ne getirecek, bizden ne götürecek hala belli değil.
Mayıs ayına daha rahat gireriz diyeceğim ama bu hamur daha çok su götüreceğe benziyor.
Hadi hep beraber;
“Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma…”
|