10 gün, beni sarsan insafsız bir griple baş başa kaldım…
Gribin başladığı ilk günler, kolumu kaldıracak halim yoktu.
Bir ton odunu tek başıma kırmışım gibi yorgun ve bitkin düşmüştüm.
Öksürükten, aksırıktan baş edemiyordum.
Evdeki ilaçların içinde bulduğum “üst solunum yolları enfeksiyonu” ile ilgili bir ilacı kullanmaya başladım.
İlaçtan mı yoksa hastalığın etkisinin azaldığından mı nedir, beşinci gün biraz düzelir gibi oldum.
Bu arada zamanımı hastalıkla boğuşarak, hovardaca harcadığım düşüncesiyle televizyonu açtım.
3 – 4 gün tadını alamadığım ve pek bir şey bulamadığım için sıkılarak izlediğim televizyon kanallarında, içi boş programlarla karşılaştım.
Aman Allahım, ne kadar da televizyon kanalı varmış…
Aman Allahım, program diye yutturulan ne cıvıklıklar varmış…
Çöpçatan programları.
Ne müziği yaptığını bilmeyen, müzik özürlü programlar.
Ekonomist etiketiyle yaftalandırılan 3 – 5 kişinin ekranlara çıkarılarak, ekonominin iyiye doğru tırmandığını anlattığı programlar.
Kimin eli kimin cebinde programları.
Tüm haberlerini Ergenekon tutukluları ve Türk Silahlı Kuvvetleri üzerine kuran kanallar…
Sıkılarak, utanarak, iğrenerek ve zorlanarak izlediğim televizyon kanalları, bana, Radyo Televizyon Üst Kurulu diye adlandırılan kuruluşun ne iş yaptığını düşündürdü.
Düşündüm, düşündüm, düşündüm…
Bulamadım…
Hele bir de II. Mahmut’luğa soyunan ve bilim adamı geçinen birinin, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, “Yeniçeri Ocağı” na benzetip, “hayırlı vak’a katliamı”, ile “Nizamı Cedit” in kurulması düşüncesi tüylerimi ürpertti.
xxx
Gripten kurtuldum ama ruh sağlığımın bozulmaması için, güvenilir birkaç kanalın dışında hiçbir televizyon kanalını izlememeye karar verdim.
xxx
Bir tespit daha;
Benim izlemekten utandığım, iğrendiğim tv. kanallarının tiryakilerinin de pek çok olduğu gerçeğini öğrendim.
Ne diyelim?
İçinde çırpındığımız düzeni hak etmişiz galiba.
Yoksa bunca cıvıklığın arasında boğulmazdık.
|