Her türlü alçak saldırıyı kınıyorum.
Dikkat ederseniz, her konuda kınamalar vazgeçilmez klasik bir konu oldu.
Dostum Trump’u kınadık.
Dostum Putin, bizi kapıda bekletti kınayamadık.
Dostum Macron’u kınadık, kınıyoruz.
Dostum Makel’i daha önce kınamıştık ama bir daha kınamaya az kaldı.
Dostum Esed ile zaten papaz olduk, kınamaya gerek yok.
Ve bunların hepsi birleştiler, biz kınaya kınaya yalnız kaldık.
Diplomatik dili monşerlerle unuttuk.
Ege’de adalar yavaş yavaş zaptedildi, kınamak, tavır almak, yaptırım uygulamak aklımıza bile gelmedi.
Amerika Dış İşleri Bakanı’nın Güne Kıbrıs’ı ziyaret etmesine tepki gösterdik ama kınayamadık.
Oruç Reis’i Akdeniz’den çekip Antalya’ya demirledik ama kimseyi kınamadık.
Ege’de adalar silahlandırılırken, kınayan kimseyi göremedik.
Uluslararası denen sular için kınayacak kimseyi bulamadık.
Karasularımız tehdit altındayken, Milli Savunma Bakanımız kimseyi kınamadı.
Her şeyimizin yerli ve milli olmasından dolayı dünya bizi kıskanırken, biz maske, aşı ve dezenfektan konusunda sıkıntı çektik.
Kimi, kimleri kınayacağımızı şaşırdık.
İç İşleri Bakanı neredeyse Anayasa Mahkemesi Başkanını kınayacak.
Yani kınama gırla.
Sonuç;
Kınama.
Kınanmayan ne kaldıysa, kim kaldıysa tümünü kınıyorum.
Ne yapayım?
Böyle bir kınama da bana düştü.
Coronavirüsmüş.
Öl öl bitmiyor.
Ölenleri de kınıyorum.
Aslında kınanacak çok şey var ama ben bu günlük bu kadarcıkla yetineyim.
Son olarak, benim gibi kınamaktan başka bir şey yapmayanları da kınıyorum.
Oh be, vallahi rahatladım…
|