Güven, kutsal bir kavram, kutsal bir duygudur.
Her tür canlıya özgüdür.
Salt insanlarda değil, hayvanlarda da güven duygusu vardır.
Güncelliğini koruyan coronavirüs konusunda, yetkililerden rahatlatıcı demeçler gelirken, her akşam yayınlanan, coronavirüsten yaşamını yitirenlerin sayısının artması, rahatlatıcı demeçler verenlere olması gereken güven duygusunu sarsıyor.
Aşı konusunda ha geldi ha gelecek, aşılama ha başladı ha başlayacak tantanası, güvensizliği körüklüyor.
Güven için insani ve kutsal bir duygu desek de bu duygu gide gide insanlıktan uzaklaşıyor.
Bunu anlayabilmek o kadar kolay ki.
Yakın çevrenizden başlayarak, gözleminizi genişletin, güvenin azaldığını hatta yok olmaya yüz tuttuğunu göreceksiniz.
Oğlu, anasını öldürüyor, güven duygusu sarsılıyor.
Adam karısını öldürüyor, bu kutsal dediğimiz duygu örseleniyor.
Miras için amca yeğenini, yeğen dayısını öldürüyor, güven yerlerde sürünüyor.
Kardeşin kardeşe, eşin eşe, arkadaşın arkadaşa, babanın oğula, oğulun babaya, komşunun komşuya güvenemediği bir iklime girildi.
Güven, bizim coğrafyayı tamamen terk etmek üzere.
Buna bağlı olarak Ankara gerginleşiyor.
Anadolu gerginleşiyor.
Köyler, mahalleler, ilçeler, iller gerginleşiyor.
Güven, duygu olmaktan çıkıyor, kutsallığını yitiriyor.
Aman diyen yok.
Çözüm arayan, üreten yok.
Böyle bir ortamda güven yaşayabilir mi?
Aslında şöyle sormak gerek; güvensiz yaşanabilir mi?
Aman, bu duygunun kaybolmasına, bizi terk etmesine izin vermeyin.
Hem de hiç geç kalmadan.
Aksi durumda “bade harab-ül basra” demeye yakınlaşırız.
|