Ben darbeyi tanırım.
27 Mayıs 1960 yılında ortaöğretim öğrencisiydim.
Bu darbenin sonucunu kah sevinerek kah üzülerek izledik.
1963 yılında Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir’in darbe girişimini çok iyi anımsarım.
Bu darbe girişiminin hemen sonunda, Talat Aydemir ve Fethi Gürcan, bu girişimi canlarıyla ödediler.
12 Mart muhtırasını ve ardından yaşanan gerginlikleri çok iyi bilirim.
Bu dönem, 3 genç devrimcinin darağacında bitti.
Yetmedi.
12 Eylül faşizmini de yaşattılar bu ülkeye.
Yaşı mahkeme kararıyla büyütülerek 17 yaşında bir çocuğu astılar.
FTÖ darbesini bunların dışında tutuyorum.
Çünkü göz göre göre geldi.
Hiçbir uyarıya kulak asılmadı.
Feto’ya muhterem hocaefendi dendi.
Peki, bugün dillerden düşmeyen darbe, darbe ha darbe çığlıkları neden?
Hem de ortada darbe yapacak kimse kalmamışken.
79 yaşımdan gün aldım, hala darbe safsatası dinlemekten usandım.
Günümüzde darbe sözcüğü neden dillerden düşürülmüyor?
Neredeyse darbeci denmeyen kimse kalmadı.
Kepengini kapatan esnaf mı darbeci?
Hakkını arayan işçi mi darbeci?
Evlerine hapsedilen 65 yaş ve üstü insanlar mı darbeci?
Her konuda sessiz kalan bilim insanları mı darbeci?
Yaşama savaşı veren emekli mi darbeci?
% 7 – 8 arası zam alan memur mu darbeci?
Bu darbe söylemleri, yerde sürünen ekonominin, sınıfta kalan dış politikanın, virüsle başa çıkamamanın ve artan işsizliğin kamuflesi olabilir mi?
Bırakın artık darbe safsatasını.
Dünyaya ayıp oluyor.
Hani dünyanın da umurundayız ya!...
|