Zor günlerden geçiyoruz.
Hem de zor sözcüğünün zayıf kaldığı bir dönemden.
Esnaf kepenk kapatırken, “kapanan mapanan yok, abartılıyor” söylemleriyle gerçekler görmezden geliniyor.
Açık işyeri işletenler, bırakın işyeri kirasını, günlük nafakasını doğrultamamaktan yakınıyor.
Yumurtadan zeytine, sütten yoğurda, meyveden sebzeye, vergilerden harçlara yapılan zamlar, yurttaşı bezdirmiş durumda.
Hele kış ayları başlamışken elektrikten doğalgaza, petrol ürünlerine yapılan zamlar da cabası.
Zam fırsatçılarını da unutmamak gerek.
Coronavirüs belası her gün can alırken, ısmarlanan aşı taksit taksit de olsa geldiğinde, biraz olsun seviniyoruz ama 15 günlük tetkike alınan bu aşıların kimlere yapıldığı, kimlere yapılacağı konusu, sıradan insanları ister istemez düşündürüyor.
Ocak ayının sonuna gelindiği halde yeterli yağışın olmaması, kuraklık yaşayabiliriz korkusunu tetikliyor.
Bunların yanı sıra işsizlik tehlikeli boyuta ulaşıyor.
Birçok gıda ve hizmet ürününün dışalımlarla karşılanması, üreticiyi ve imalatçıyı zora sokmuş durumda.
Hani zor günlerden geçiyoruz dedik ya.
Bu günlerden daha zoru olur mu?
Yarın, bugünümüzü arar mıyız?
Sorularıyla ve acabalarla yaşayabilmek daha zor değil mi?
65 yaş ve üstü yurttaşların zor günlere alıştırıldığını söyleyebiliriz.
Bizi yönetenlere bakıyorsunuz, cumhur mumhur ittifakı, millet zillet ittifakı, daha yeni yeni oluşacak bilmem ne ittifakları ile birbirleriyle zıtlaşıp, gerginlik üstüne gerginlik yaratıyorlar.
Ankara’ya bakarsanız işler tıkırında, ortalık günlük güneşlik, dünya bizi kıskanıyor.
Adamcağızlar daha ne yapsınlar?
Ve bunlar benim necip halkımın gözleri önünde oluyor.
Ne kadar tahammüllü, ne kadar sadık ve ne kadar kaderci bir toplum olduk değil mi?
Biz toplum olarak galiba bunları hak ediyoruz…
|