Salgın, ekonomi, işsizlik, artan vergiler, esnafın içler acısı durumu, sanayicinin iki arada bir derede kalışı, elektrik kesintileri, kuraklık, sığınmacı açmazı, gerginlikler, sataşmalar, dış politika, komşu ülkelerle sıfır problem ve bunlar gibi pek de önemli olamayan(!) konuları yazmaktan ben de usandım sizi de usandırdım.
Bugün, gazeteciliğimin ilk yıllarından bir anımı paylaşmak istedim.
Yıl 1962 veya 1963.
Kilis’te halen yayın yaşamını sürdüren Kent Gazetesi’nde çömez yıllarım.
Hem muhabirlik yapıyorum hem de aruzun sihirbazı olarak bildiğim rahmetli Korkmaz Kın ile haftada bir gün ayni gazetede kültür – sanat – edebiyat sayfası çıkarıyoruz.
Şimdi ne için olduğunu anımsamıyorum ama Ankara’ya gitmem gerekti.
Bunu öğrenen rahmetli Nuri Günal, “Ankara’ya gidiyormuşsun, orada Kilis’te yıllarca yargıçlık yapan Kenan Yalvaç’a uğra, onunla bir söyleşi yap” dedi.
Kent Gazetesi’ni ona gönderdiğini söyleyerek bana ev adresini verdi.
İki gün sonra Ankara’ya vardım ve verilen adresi buldum.
Kapıyı çaldım, yaşlı bir hanım çıktı, Kenan Yalvaç ile görüşeceğimi söyledim.
O hanım, eşi olduğunu, Kenan Bey’in, ilacını almak için eczaneye gittiğini ve arkadaşlarına da uğrayabileceği için geç gelebileceğini söyleyerek beni içeriye davet etti. “Sağ olun, Kilis’ten geliyorum, Kenan Bey ile bir söyleşi yapacaktım, ben yarın geleyim” dedim.
Kenan Bey’in eşi Kilis adını duyunca sevindi ve gülerek “yarın saat 10.00 sizi bekliyoruz” dedi.
İkinci gün bana verilen saatte kapıyı çaldım, ayni hanım açtı, çok sevecen bir tavırla “hoş geldiniz, sizi bekliyorlar, buyurun içeriye” dedi.
Eve girdim, beni salona aldı, iki yaşlı adam oturuyor, ikisi de birbirine benziyor.
Daha önce Kenan Yalvaç’ı görmediğim için bakarken biri, “hoş geldin evlat, Kenan benim, bu kardeşim, gel otur bakayım” diye beni ağırladı.
O sırada kardeşi de bana hoş geldiniz dedikten sonra Kenan Bey’den izin isteyip evden ayrıldı.
Biz Kenan Bey’le sohbete başlamıştık.
Kilis’i, Kilis’te yaşadığı güzellikleri anlatıyor, isim isim tanıdıklarını soruyordu.
O sırada radyo açıktı ve şarkılar söyleniyordu.
Kenan Bey bir ara bana sus işareti yaptı ve radyoyu gösterdi.
Radyoda, hafif bir sesle Sadettin Kaynak’ın bestesi, “Gel göklere yükselelim gel gel de seninle / Çık sevgilerin üstüne bülbül gibi inle” şarkısı söyleniyordu.
Kenan Bey gözleri kapalı olarak şarkıyı dinledi, bittikten sonra bana dönerek, “biliyor musunuz? bu şarkının sözleri bana ait” dedi ve anlatmaya başladı; “Bir gün Sadettin Kaynak beni aradı, şiirimi okumuş, üstat izniniz olursa bu şiirinizi bestelemek istiyorum dedi. Ben de izin ne demek, gurur duyarım dedim. İşte bu şarkıyı dinlemek için sohbetinizi kestim, kusura bakmayın” dedi.
Ve bana bu bestelenen şiirinin de içinde bulunduğu bir şiir kitabını armağan etti.
Uzun süren söyleşimiz bitti.
Kilis’e döndüğümde aldığım notları toparlayıp söyleşi halinde düzenleyerek Nuri Günal’a verdim.
O da okudu ve çok beğendi.
O söyleşi iki gün sonra Kent Gazetesi’nde yayınlandı.
Kenen Yalvaç’ın armağan ettiği şiir kitabı, kitaplığımda hala yerini korur.
Çok sevecen ve zarif bir adamdı.
Kilis’teki anılarını anlatırken, sanki Kilis’teymiş gibi bir tavır alıyor ve Kilis şivesiyle konuşuyordu.
Işıklar içinde uyusunlar…
|