Toplumun nasıl bir duruma geldiğini anlayabilmek için, bazı televizyon kanallarını izlememiz yeterli sanırım.
Bu kanallarda, saatlerce süren programlarda şiddet, cinayet, fuhuş, ayrılık, küslük, aldatma, kayıp arama, katil arama konuları, öyle yumuşak(!), öyle insancıl görünümlü ve çözüm üretiyormuş gibi görünerek işleniyor ki benim necip halkımı ekran başına kilitliyor.
Bu programlarda cinayetler aydınlatılıyor, kayıp eşler, kayıp ana babalar, kayıp evlatlar bulunuyor.
Kimin eli kimim cebinde sohbetleri yapılıyor.
Sahte gelinlerle dolandırıcılığın boyutu ortaya konuyor.
Herkes birbirini suçluyor.
Küfürlü ve müstehcen konuşmalar da bipleniyor.
Birkaç kanalda da yemek tarifleri yapılıyor.
Kim en iyi yemeği yapar geyiği.
Tam bu arada, uzaya uçuş tartışmaları başladı.
Uzay çalışmaları başlamalı mı?
Evet, başlamalı, hatta geç bile kalındı ama önceliklerimiz var.
Yani zamanlama ilginç.
Şimdi 2023 yılında uzaya gönüllü gidecek yurttaşlar aranıyor.
Bulunur mu?
Hem de yığınla bulunur.
Adamın tarlası, traktörü haczedilmiş.
Uzaya niye gitmesin?
Belki orada daha rahat ederim diye düşünenimiz az mı?
Örneğin ben, canı gönülden uzaya gitme işine talibim.
Kabul görürse.
Ancak ben, cennet ülkemi seviyorum.
Uzaya gitme gibi absürt bir düşünceye kapılsam da yarın bu düşünceden vazgeçebilirim.
Neden?
Dedim ya, cennet ülkemi seviyorum.
Yani giden gitsin, ben gitmezem noktasındayım.
Çünkü yaradan bana akıl vermiş, düşünme yetisi bağışlamış.
İşte düşününce olmuyor.
Yani uzaya gitme rüyamın, yaşım gereği gerçekleşmeyeceğini sanıyorum.
Benimki fantezi işte, uzaya gidip de ne yapacağım?
En iyisi yine de televizyonlardaki Şerlok Holmes programlarını izleyip halime şükretmek olsa gerek diye düşündüğüm için uzaya gitmekten vazgeçiyorum.
Hani saçmalamak bedava ya!
Ben de saçmalamaya başladım galiba.
Allah bana verdiği aklı resetlesin…
|