Ortalık günlük güneşlik gösterilmeye çalışılsa da her şeyin yolunda olduğu söylense de zor günlerden geçiyoruz.
Böyle giderse bu zor günler dar günlere bile dönüşebilir.
Bu durum, rahatı yerinde olan, tuzu kuru, bir günün beyliği beylik anlayışında olanları daha çok ırgalayacaktır.
Çünkü bu kesim için yokluk, dayanılmaz acılar doğuracak ve bir yıkım olacaktır.
Zor günlere alışmaya çalışan kesimise, yokluğu tanıdığı için, böyle bir durum karşısında daha dirençli kalabilecektir.
Böyle tatsız ve acı veren konuyu bir fıkra ile destekleyelim mi?
Hadi destekleyelim;
Yoksul adamın biri, küçük oğlunu da yanına alarak falcıya gitmiş.
Hani fala, falcıya pek inanırız ya!
Falcı, kendi yöntemi ile adamın kılığına, oturuş biçimindeki ezikliğine bakarak, falında gördüğünü anlatmaya başlamış.
Epey laf salatasından sonra adama, “40 gün daha yoksulluk çekeceksin” demiş.
Adam gülümsemiş ama küçük oğlu heyecanla bakarak falcıya, “40 gün sonra zengin mi olacağız” diye sevinçle sorunca, falcı, “yok yavrum yok, zengin olmayacaksınız, yoksulluğa alışacaksınız” diye yanıt vermiş.
Fal baktıran o babanın durumuna düşen bir toplum.
Yani hala fala inanan bir toplum.
Böyle bir toplumda insan gibi, insanca yaşamak pek zor olsa gerek.
Yani böyle bir toplum, “n’olacak bu memleketin halı” kıvamında yaşamayı sürdürdükçe, yoksulluğu 40 gün değil 40 yıl geçse de öylece sürüp gidecek.
Bu da benim falcılığım işte.
Çünkü görünen köy kılavuz gerektirmez diye bir söylem var ya!
İşte öyle bir şey.
Falcılık fıkrası bizi nerelerden nerelere getirdi?
Yani nerelerdeydik, nerelere geldik?
Gelinen yere bakın, ona da siz karar verin…
|