Bugünkü yazımı bir fıkracıkla geçiştireceğim.
Uzmanlık, liyakat, kandırmaca, uyanıklık, hoşgörü nasıl yorumlarsanız yorumlayın.
İsterseniz güncelleyerek geliştirebilirsiniz de.
Gelelim fıkracığa;
Bir limanda, sefere çıkmak üzere olan gemiye 3 kişi gelip iş istemiş.
Kaptana çıkarmışlar.
Kaptan, “siz ne iş yaparsınız?” diye sorunca, biri hemen, “ben çok uzakları görürüm, görüş ufkum çok geniştir” demiş.
Kaptan, uzakları gören adamın işine yarayacağını düşünerek onu işe almış.
İkinci adam, “ben çok iyi duyarım, duyma yeteneğim çok güçlüdür” deyince, kaptan onun da işine yarayacağını düşünerek işe almış.
Üçüncü adama “sen ne ş yaparsın?” diye sormuş.
Adam, “valla benim hep canım sıkılır” diye yanıt verince kaptan, “sana göre bu gemide bir iş yok” demiş.
İşe aldığı iki adam hemen itiraz etmiş, “biz 3 arkadaşız, onu da işe almazsan biz de gelmeyiz” deyince kaptan, iyi görenle iyi duyandan yararlanabileceğini düşünerek, hep canının sıkıldığını söyleyen adamı da işe almış.
Gemi limandan ayrılıp karadan çok uzaklaşmış.
Denizin ortasında yol alırken kaptan, çok iyi gördüğünü söyleyen adamı çağırmış, uçsuz bucaksız denizi göstererek, “bak bakalım, ne görüyorsun?” diye sormuş.
Adam, denizin ortasında ufka bakmış bakmış, “kaptan, çok ilerde bir kara parçası görüyorum, orada kralın kızı sarayın bahçesinde oturmuş gergefte nakış işliyor” demiş.
Kaptan, Allah Allah diye gülümsemiş.
Çok iyi duyduğunu söyleyen adama dönmüş, “dinle bakalım sen ne duyuyorsun?” demiş.
İyi duyduğunu söyleyen adam dinlemiş dinlemiş, “hah o gergefte nakış işleyen kız elindeki iğneyi yere düşürdü, tıngırtısını duydum” demiş.
Kaptan yine gülümseyerek, hep canının sıkıldığını söyleyen adama dönmüş, “sen ne diyorsun bu işlere?” diye sormuş.
Adam çok rahat bir tavırla, “işte benim canım hep böyle şeylere sıkılır” diye yanıt vermiş.
Evet, fıkra böyle.
Artık siz bu fıkrada ne görürsünüz, ne duyarsınız bilmiyorum.
Benim canım sıkılıyor da!...
|