Doğa, kendine yapılanları affetmiyor.
Ağaç kes, orman yak, su kaynaklarını yok et, dere kenarlarına konut yap, maden aramak için, taş ocağı açmak için doğayı tarumar et ve doğanın bunu kabullenmesini bekle.
Yok öyle şey.
Bırakın bu doğaya karşı duyarsızları, iktidardakilerin bu konudaki zafiyetlerine ne demeli?
Hiçbir doğa olayından ders alınmıyor.
Öte yandan bizim coğrafyamız, yanı doğamız, bunca göçmeni, sığınmacıyı kaldıramaz.
Bu göçmen politikasına çare bulmayı bırakın, aramıyoruz bile.
Er ya da geç doğa bu konuya da tepki verecektir.
Nasıl mı?
Yaşarsak göreceğiz.
X
Gelelim coronavirüs salgınına;
Bu virüse karşı duyarlılığı hafife alıp es geçtiğimiz için, aşıya şaşı bakıyoruz.
Virüs de tepkisini göstererek mutasyon mutasyon, varyant varyant yayılmayı sürdürüyor.
Doğayı ciddiye almıyoruz, tarumar ediyoruz.
Virüsü ciddiye almıyoruz, o da bizi tarumar ediyor.
Denizi ciddiye almıyoruz.
Deniz de salya salya yüzümüze tükürüyor.
Doğa büyüktür, kendini bir biçimde onarır.
Virüs küçüktür ama dünyayı sarıp sarmalıyor.
İnsan kendini doğadan ve virüsten büyük görürse, sonuç bellidir;
Çeşitli yıkımlar.
Sel ile, toprak kaymasıyla, çeşit çeşit yıkımlarla ve ölümlerle, kimin büyük ve güçlü, kimin küçük, aptal ve zayıf olduğunu insanlığın yüzüne vurur.
Yani sevgili okuyucu, felaketler göz göre göre geliyor ve cıvık cıvık pansumanlarla geçiştirilmek isteniyor.
Ancak geçiştirmeye gücü yetmiyor.
Geçse bile büyük yıkımlar, büyük acılar, büyük zararlar bırakarak geçer gibi görünüyor.
Doğayla oynamamak gerek.
Doğayı hafife almamak gerek.
Ve doğayı gendi haline bırakarak, ondan yararlanmak gerek.
Beton insanlığı kurtaramaz.
Doğa dosttur ve kurtarıcıdır…
|