Hani öyle bir dağılırsınız ki.
Ne yapacağınızı şaşırırsınız.
İşte öyle bir durumdayım.
Bugün ne yazacağımı düşünürken, şaşırmış durumda olduğumu hissettim.
Ve sizinle bu şaşırmışlığmın açmazını paylaşmak istedim.
1 Ekim 1998 günü, bizim için acılı bir gündü.
26 yaşındaki oğlumuzu, bir trafik kazasında yitirmemizi hiç unutamadık.
Yaşayabilseydi, 49 yaşında olacaktı.
Geçtiğimiz gün 1Ekim günüydü.
Yani bizim hüzün günümüz.
Aslında her günümüz çeşitli hüzünlerle geçmiyor mu?
Her gün her şeye zam geliyor.
Kaldıramayacağımızı düşündüğümüzden hüzünleniyoruz.
Her gün trafik kazaları yaşanıyor, insanlar ölüyor, yaralanıyor.
Hüzünleniyoruz.
Her gün hiç yoktan cinayetler işleniyor.
Hüzünleniyoruz.
Her gün Covit 19 dan ölenleri duyuyoruz.
Hüzünleniyoruz.
Her gün intihar haberleri okuyoruz.
Hüzünleniyoruz.
Basiretsizliğe, duyarsızlığa yapacak bir şey bulamıyoruz.
Hüzünleniyoruz.
Böyle acı ve karanlık günler biter diye kendimizi teselli etmeye çalışıyoruz, bakıyoruz bitmiyor.
Hüzünleniyoruz.
Bir bakıyoruz, her 1 Ekimde yaşadığımız hüzün, yaşanan her türlü hüznünün önüne geçiyor.
Tüm hüzünleri bastırıyor.
Dilerim kimse böyle bir acı, böyle bir hüzün yaşamaz.
Şimdilerde çeşitli hüzünlerle, çeşitli acılarla sarmaş dolaş olsak da.
Ve “bu da geçer yahu” demek yetmiyor.
Çünkü bazı acılar bazı hüzünler geçmek bilmiyor.
Her şeye karşın yine “bu da geçer yahu” demeye sığınmıyor muyuz?...
|