(Bu yazıyı yaklaşık bir yıl önce yazmıştım, 3 Şubat 2021 günü.
Bir haftadan bu yana yaptığım gözleme göre değişen bir şey yok. Üstelik ahlaksızlık hızla artıyor.
Bir kez daha paylaşmak istedim.)
Ahlaktaki yıpranma dedik ya, açalım biraz.
Yaklaşık bir yıldan bu yan süren coronavirüs salgını süresinde ahlaksızlığın da arttığını görüyoruz.
İnternetteki alışverişlerle,
Konut satışlarıyla,
Merdiven altı üretimlerle,
Sahte konkordatolarla,
Şaibeli ihale oyunlarıyla,
Liyakatsızların atanmalarıyla,
Sizden bizden tavırları ve kayırmalarla,
Partisinden istifa edip, o partililerin oylarıyla seçildikleri halde, milletvekilliğinden de istifa etmeyenlerle,
Coronavirüs konusunu fırsat bilip, çıkarına kullananlarla,
Tacizlerle, tecavüzlerle,
Kadın cinayetleriyle,
Politikacılara, gazetecilere saldırılarla,
Tarımda, hayvancılıkta üreticinin yaşadıklarıyla,
Sol gösterip sağ vuranlarla,
İğneden ipliğe zamlarla,
Ayçiçek yağı fiyatının son haliyle,
Necip halkımın duyarlılığı(!) teslimiyetçiliği, bir günün beyliği beylik anlayışıyla,
Doğal afetler konusunda bananecilikle,
Ve yavaş yavaş, alıştıra alıştıra gelen yutturmacalarla,
Sıkıldım, uzatmayayım.
Sıralarsam daha da uzayıp gider.
Etmeyin, eylemeyin desek, kime diyeceğiz?
Marko Paşa’ya mı?
Marko Paşa kim?
Bir dönemin kadısı.
Devlete her işi düşeni dinlermiş, sonunda “anladık da sen ne demek istiyorsun?” diye sorarmış.
Devlete işi düşen adam konuyu bir daha, bir daha anlatırmış, Marko Paşa yine, “yahu anladık, anladık da sen ne demek istiyorsun?” diye yine sorarmış.
Adam da derdini birkaç sefer anlattığı için rahatlar, “yok paşam, ben bir şey demekten vazgeçtim” der ve çeker gidermiş.
Tevatür ya!
İşte öyle bir tevatür ikliminden geçiyoruz.
Böyle bir iklimde ahlakın yıpranması normal olsa gerek…
|