Bir önceki yazımda, vicdanın tarifini yapmaya çalışmış ve vicdan eğitiminden söz etmiştim.
Vicdan konusunda ceza, market zincirlerine kesildi.
Şimdi vicdanı ya da vicdansızlığı bu market zincirlerinde mi arayalım yoksa bu market zincirlerine ceza uygulayanlarda mı arayalım?
Petrol ürünlerine, elektriğe, doğalgaza zam üstüne zam yapanların hiç mi taksiratı yok?
Aslında kesilen bu cezalar yine tüketiciye yansımayacak mı?
Ve her türlü zam her gün her şeye gelmiyor mu?
Emeklisi, memuru, işçisi yetersiz maaşlarla yaşama savaşı verirken, geleceğe umutla bakmaya çalışan üniversite mezunu gençler boşta geziyor.
İş bulabilenler de eğitimini aldığı konularda değil, çeşitli kıytırık işlerde, asgari ücretin bile altında para ile hem de sosyal güvenlikleri olmadan çalışmak zorunda kalıyorlar.
Sorsanız iş çok ama iş beğenmeyenler var.
80 milyonun içinde belki 8 – 10 milyon rahat.
Geri kalanı da ayakta durabilmek için çırpınış içinde.
Bu arada Türk Lirası, yabancı paralar karşısında eriyor.
İntiharlar, kadın cinayetleri dur durak bilmiyor.
Davul zurnayla askere gönderdiğimiz, “en büyük asker bizim asker” imiz, her gün bayrağa sarılı tabutlarda karşılanarak törenle toprağa veriliyor.
Bu tür olaylar çok geçmeden de unutuluyor.
Çünkü ateş salt düştüğü yeri yakıyor.
Gözler görmez, kulaklar duymaz olmuş.
Azınlıktaki rahat kesim, ülkeyi güllük gülistanlık görüyor, herkesi de kendi gibi rahat içinde sanıyor.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın Cuma gününe denk gelmesi ve Cuma hutbesinde Atatürk’ün adının geçmemesi, hepimizi utandırmıyor mu?
Diyanet İşleri Başkanlığının, kurucusunun adını anmaması, sizce ne anlama geliyor?
Böyle bir ortamda ben de vicdandan söz ediyorum.
Yani boşa konuşuyorum, boşuna yazıyorum.
|