Bu yazımda ne politikanın çirkinleşmesinden, ne zamlardan, ne de yaşanan sıkıntılardan söz etmeyeceğim.
Dostluğu anlatmaya çalışacağım.
Değerli ağabey, şair yazar Korkmaz Kın’ın bir şiirinde bir dizesi vardı;
“Bir son da mı var, ben ise sonsuz biliyordum.”
Mezar taşın da vasiyet ettiği gibi, “git işine” yazılı.
1970 li yıllarda kaybettik, ışıklar içinde uyusun.
X
Dost kazanmak zor zanaat.
Dost kaybetmek, en az dost kazanmaktan daha zor.
Bir dostu, kazılan bir mezara koyup üzerini toprakla kapatmak, dayanılacak bir şey değil.
Birçok dostun cenaze törenine katıldım.
Ve her seferinde, bir daha cenaze törenine katılmayacağım diye kendime söz verdim.
Bu sözümde duramadım.
Dosta son görev olduğunu bildiğim için, her arkadaşımın cenaze törenine katıldım.
Hatta 26 yaşında yitirdiğim oğlumun cenaze törenine bile katıldım ve kim olduğunu anımsayamadığım birinin elime verdiği kürekle, mezara toprak bile atabildim.
Geçtiğimiz gün, nerdeyse 50 yıllık bir dost, Nörolog Dr. Ömer Asım Başkaya’yı kaybettiğimiz haberi geldi.
Hemen onu telefonla ardım, telefonu eşi Leyla Hanım açtı ve “evet kaybettik” dedi.
İnanamadım.
20 gün önce telefonla görüşmüştük, herhangi bir rahatsızlığından söz etmemişti.
Donup kaldım.
İkindi vakti mezarlık camisine gittiğimde, onu sevenlerle karşılaştım.
Herkeste bir hüzün vardı.
Cenaze namazından sonra, onu götürüp kazılan mezara bırakıp, üzerine toprak atmak, acı verdi bana.
Bir dostu toprağa vermek ne kadar acıysa, o kadar acı duydum.
Sonunda hepimiz o toprağın altına gireceğiz ya!
Değerli bir dostu Dr. Ömer Asım Başkaya’yı kaybetmenin üzüntüsü içinde eve geldiğimde, eşim teselli etmeye başladı ancak benim teselliye değil, iki kadehe ihtiyacım vardı.
Onun şerefine kaldırarak kendimi teselli etmeye çalıştım.
Işıklar içinde uyusun…
|