Şiddetin ve vahşetin arttığı bir dönemden geçiyoruz.
Mutlaka azalacaktır ancak son bulmayacaktır.
Çünkü cehaletin doruğuna doğru tırmandırılıyoruz.
Bakın neler oluyor?
Bir oğul, annesinin başını kesiyor.
3 yaşında bir çocuk, öldürülerek derin dondurucuya bırakılıyor.
Arsa anlaşmazlığı içinde olan kardeşler, birbirine kurşun sıkıyor.
Bir anne, 3 yaşındaki çocuğunu öldürüp intihar ediyor.
Bir adam eski eşini öldürüyor.
Bunlar daha birkaçı.
Daha fazla uzatmayayım.
Bu tür haberleri çok sık görmeye, okumaya başladık.
Böyle vahşetlerin nedenini araştırmak psikologlara, sosyologlara, psikiyatristlere düşer ama azıcık düşünme yetisi olanlar, konunun kökeninde ekonomideki krizin, dışlanmışlığın ve çaresizliğin olduğu sonucuna varabilirler.
Çünkü bir insanın şiddete yönelmesini birçok nedeni vardır.
Ve başta da ekonomik kriz gelir diyebiliriz.
Peki, ibret alan var mı?
Olsa bunca vahşet, bunca şiddet yaşanır mı?
Böyle olaylara çözüm üretmesi gereken insanlar, her şeyin günlük güneşlik olduğunu anlatmaktan bir hal oldular.
Herkesi bal börek içinde sanan bu insanlar, sokağa inmedikçe, insanlarla temas kurmadıkça böyle şiddet ve vahşet olaylarına çözüm bulabilirler mi?
Bulamazlar.
Hele de seçim rüzgarlarının estiği bir dönemde, kendilerini herkese şirin gösterme telaşı ile her türlü atraksiyonu yaparlar.
Ben bu yazıyı yazdığım sırada öfke ve utanç içindeyken, onlar, gülücükler dağıtmıyorlar mı?
Galiba haklılar.
Neden?
“Birazda biz gülelim abi” diyen çıkmıyor da ondan.
İşimiz Allah’a kaldı diyebilir miyiz?
Valla bilemiyorum…
|