Teröre kurban verilen her şehidin ardından, şehit yakınları, babası, anası, amcası, dayısı, kardeşi ya da birileri mutlaka “vatan sağolsun” diye haykırır.
Bu haykırış acılıdır ama bir o kadar da onurlu bir davranış biçimidir.
Yüreği yanarken, şehit verdiği gençten daha kutsal tutar vatanı.
Yüreği kan ağlayan şehit babası daha da ileri giderek; “3 oğlum daha var, onlar da vatana feda olsun. Gerekirse ben de gider savaşırım” diye duygularını acı bir biçimde dile getirir.
Oysa kimle, kimlerle savaşacağını o da bilmemektedir…
xxx
30 yıldan bu yana çok duyduk “vatan sağolsun” haykırışlarını.
Yine 30 yıldan bu yana, teröre kurban verdiğimiz her şehidin cenaze töreninde atılan bir slogan var;
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez…”
30 yıldır şehit veriyoruz.
30 yıldır “vatan sağolsun” diyoruz.
30 yıldır şehit cenazelerinde “şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye haykırıyoruz.
Nereye kadar?
Provokasyon – mırovokasyon…
Adı ne olursa olsun, 30 yıldır çözülemeyen bir sorun var.
Açılımdan medet umanların da hüsrana uğraması cabası…
Üstelik ne idüğü belli olmayan bir açılım konusunda bile, “durmak yok, yola devam” diyebilen devlet büyükleri var.
Uğruna şehitler verilen vatan, egemen güçlerce parçalanmak isteniyor ancak devlet büyüklerimiz, “olayları basın abartıyor. Basın bu tür olayları verdikçe, terör örgütünün de propagandasını yapmış oluyor” demekte yarışa giriyorlar.
Haberin ne olduğunu bilmeyenler, bu mesleği sürdürenlere habercilik dersi vermeye kalkıyorlar.
Tokat’ın Reşadiye İlçesinde teröre kurban giden 7 şehidin de yakınları, “vatan sağolsun” diyor.
Tevekkülle, yüreği parçalanarak…
Dikkate almak gerek.
Çünkü sabrın da bir sınırı vardır.
Bu ulus, 30 yıldan bu yana “ya sabır” çekmekten bıkmıştır, usanmıştır.
Büyük devlet olmanın en büyük koşullarından biri de kalıcı, tutarlı çözümler üretmektir çünkü…