Bir önceki yazımda tüp ile macun ilişkisinden söz etmiştim ya.
Hadi bu konuyu sürdürelim;
Hangi diş macununu, hangi diş fırçasını kullanmayı şaşırdık desem yalan olur.
Hiç şaşırmıyorum.
Hangi eti, hangi peyniri, hangi domatesi ve en önemlisi hangi ekmeği yiyeceğimizi görünce yine şaşırmıyorum.
Reklamlara bakıyorsunuz, onlarca diş macunu markası ve hepsi dişleri beyazlatıcı, diş etini koruyucu olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyorlar.
Şaşırmıyorum.
Yıllardır dişlerimi fırçalarım, dişlerimi daha beyaz yapan diş macununa rastlamadım.
Onlarca diş fırçası markası var, elektriklisiyle, pillisiyle, sertiyle, yumuşağıyla, yuvarlağıyla yığınla.
Kullandığım diş fırçalarının, dişlerimi ve diş etlerimi koruyanına da rastlamadım.
Belki de dişlerimin çoğunun sabit takma olmasındandır diye kendimi teselli ediyorum.
Hangi eti kullanacağımıza gelince; hayvancılığın can çekiştiğinden olsa gerek, piyasada ithal et, dondurulmuş et, hangi hayvanın olduğu belli olmayan et almış başını gidiyor.
Fiyatından dolayı zaten etin yanına da yaklaşılamıyor.
Hangi peynir derseniz, bir süt ürünü olduğundan ve hilesi de kolay yapıldığından, Antep peynirinin dışında peynire bakamıyoruz.
Hangi domatese gelince; bu mübarek domatesin de kırk çeşidi var.
Ata tohumdan üretildiğine inandığımız domatesi bulunca kaçırmıyoruz.
Ya her eve giren ekmek.
Ekmeğin de kırk çeşidi var.
Ekmek bulamazsanız, pastaya yönelmek zor iş.
Başta yazdığım diş macunu ve diş fırçası üreticilerinin dışında, saydığım diğer gıda maddelerini üretenler de tüketenler de zor durumda.
Sonuç mu?
Her şey güven sorunu.
Ya güven yıpranıyorsa.
Ve son söz;
Bir zamanlar Hindistan’a egemen olan İngiltere’de, dün Hintli bir başbakan seçildi.
Gandi mezarından gülümsüyor olsa gerek.
Ben artık hiçbir şeye şaşırmıyorum.
Siz şaşırıyor musunuz?...
|