Türkiye Büyük Millet Meclisi toplandı.
Meclis Başkanı oturumu açtı.
Gündemde, 2010 yılı bütçe görüşmeleri vardı.
Erinmedim, izledim.
Ve liderler konuştu…
Ve liderlerin konuşmaları sataşma biçiminde sürerken, çeşitli kentlerde eylemcilerle halk birbirine giriyordu.
Bütçe görüşmeleri oturumunda, bütçenin dışında her şey görüşüldü.
Bütçe görüşmeleri oturumunda salt bütçe görüşülmedi.
Görüşme de görüşme olsa…
Eski defterleri açma, sataşma, aşağılama, ben – sen, biz – siz…
Başka bir şey yok.
Adı Türkiye Büyük Millet Meclisi olan mekanı bu halde görmek, sıradan bir yurttaş olarak üzdü beni.
Meclis meclis olalı, günümüzde olduğu kadar, bir mahalle kahvesine benzememişti.
Zarif ve ölçülü konuşma biçimi terk edilmiş, diplomatik dilin ne demek olduğu unutulmuş, saygı yerini saygısızlığa bırakmış bir kutsal mekan…
Dün, bu kutsal bildiğimiz mekanda ki konuşmalardan içim burkuldu.
“Bizi yönetenler bunlar mı?” diye sormaktan kendimi alamadım.
Bütçenin görüşüleceği oturumda bütçeden başka her şeyin konuşulması, 2010 bütçesinin sınıfta kaldığının fotoğrafıydı adeta.
Belki de dış borçların, borç faizlerinin altından kalkılamadığından, böyle bir gündem saptırması yöntemi seçilmişti.
Yarın, yurdun 81 ilinde bulunan il genel meclislerinde, il ve ilçelerin belediye meclislerinde aynı fotoğrafı görürseniz sakın şaşırmayın.
Cennet ülkenin “pay – ı taht” ındaki büyük meclis, kötü örnek oluyor çünkü…
Sataşmayı, kavgayı, beni, seni bırakmadıkça bu büyük mecliste başka fotoğraf da göremeyiz gibi geliyor bana.
Oysa biz, seçtiğimiz vekilleri Ankara’ya göndererek, doğruya parmak kaldırmalarını istiyoruz.
Onlar ne yapıyorlar?
Yalnızca liderlerinin istemi doğrultusunda parmak kaldırıyorlar.
Liderlerinin dediği, yaptığı doğru da olsa, yanlış da olsa…
Ne uğruna?
Beş yıl vekil kaldıktan sonra, yapılacak seçimlerde adının çizilmemesi uğruna.
Mecliste kavga etmek, bütçeyi görüşmekten daha kolaylarına gelenler, yarın bizden oy isteyecekler ha !...
Hani koyun sürüsüyüz ya…
Yine verir miyiz acaba?
|