Yapılarda kontrolsüzlüğün, denetimsizliğin daha doğru bir deyişle çıkar uğruna duyarsızlık ve ahlaksızlığın sonucunu, 6 şubatta yaşanan 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremlerle ve daha sonraki artçılarla gördük ve yaşayarak tanık olduk.
Böyle bir ortamda doğrular ve gerçekler iktidardakileri öfkelendiriyor.
Bu öfke, depremi yaşayan bölgelerdeki insanları da gerginleştiriyor.
Akıllı yaklaşım, empati yok.
Yokları ve eksikleri var saymak, her şey ortadayken nereye kadar sürebilir?
Öfkelenen yönetenler arasında, "beceremedik" deyip görevini bırakan yok ama ağza alınmayacak söylemlerde bulunmak, hakaret, aşağılama, gözdağı gırla gidiyor.
Bu tavır, kimse konuşmasın, yalnız ben konuşabilirim tavrı değil midir?
öyle aşağılayıcı söylemler yerine, gönül alıcı, yatıştırıcı, sakinleştirici sözlerle, deprem bölgesinde sıkıntılar yaşayan yurttaşları motive etmek daha doğru olmaz mı?
Çünkü bir araçta ön teker nereye giderse arka teker oraya gider.
Bu bölgedeki insanların çoğu yakınlarını, evini, işini kaybetmiş, acıyla yaşama savaşı veriyor.
depremler ve bu depremlerin yıkımı çok büyük ancak bir yılda bitecek kentlerin yapılması sözü de havada kalıyor.
Yıkılıp harabeye dönen kentlerin enkazını kaldırmak ne kadar sürecek acaba
Her şeyden önce böyle acılı günlerde düşünerek konuşmak ve konuşurken sözlerimize dikkat etmemiz gerek.
Hele de yöneticilerin.
Keşke halkın tam bir dayanışma içinde kenetlendiği gibi bu halkı yönetenler ve yönetmek isteyenler de dayanışma içinde kenetlenselerdi.
Ne yazık ki öyle olamadı
Deprem bölgesi beton altında kalmışken, yine yeni bir beton politikasının yolunu açmak ne kadar acı ve ne kadar inandırıcı?
Göreceğiz...
|