Bayramlar toplum yaşamımızda çok önemlidir. Bayramlar toplumda birliği, beraberliği, kardeşliği, dayanışmayı beraberinde getirir ama bir süredir başka bir şeyi daha beraberinde getirmektedir. Yaklaşan bayramla beraber ülkemizin medyasında bir tedirginlik başlar.
O da bu bayramda kaç kişinin aramızdan ayrılacağı endişesidir.
Yaklaşan her bayramda önce konuya dikkat çekilir.
Sonrasında bunu uyarılar takip eder:
Aman dikkatli araç kullanın…
Yorgun ve uykusuz araç kullanmayın…
Araçlarınızın bakımını yaptırın gibisinden ama…
Her ne kadar uyarılar da olsa, sonuç değişmez, her bayramda birçok yol kan gölüne döner ve bayram için şehir dışına çıkan birçok yurttaşımız ne yazık ki yaşamını kaybeder.
Sonuçta sorumlular çabucak bulunur, o zaten işin en kolay yanıdır.
Sorumlular tüm bu uyarılara rağmen bunları kulak ardı ederek, uymayarak kazalara sebebiyet veren kişilerdir.
Sonrası…
Aslında sonrası yok.
Bir daha ki bayrama kadar bu sorunlar unutulur.
Bayram yaklaşınca da aynen geçmiş yıllarda olduğu gibi bir tekrar yaşanır ve bu süreç devam eder gider.
Peki!
Tüm bu yaşananlardan, kazalardan ölen ve yaralananlardan bir ders çıkarmamız gerekmez mi?
Elbette gerekir, konuyu ilgililerince enine boyuna tartışmalıyız ki çözüm yolları bulunsun.
Bu yönüyle bakıldığında aslında sorumlu, trafik canavarı diye adlandırdığımız ne diğer sürücülerdir, ne de kurallara uymamaktır.
Bunların payı elbette ki vardır ama, bu gerçek, esas sorumluları…
Yani yıllardır bir ulaşım politikamızın olmadığı konusunu hiçbir şekilde örtbas etmemelidir.
Aslında sorun ve sorumlu yılardır bizim sorumsuzluğumuzla, ders almayışımızla dalga geçercesine ortadadır.
Sorumlu…
1950’li yıllardan başlayarak ülkemizi sadece karayoluna mahkûm eden, demir ve deniz yolunu yok sayarak engelleyen emperyalizm ve onun ülkemizdeki işbirlikçisi iktidarlardır.
Yıllardır bu konuda yapılan uygulamalar, sadece karayolunu geliştirmekle sınırlı kalmış ve ülkemiz bu şekilde yabancı tekellerin otomobil, yedek parça, lastik cenneti olmuştur.
Ülkemiz bu nedenle gerek insan, gerekse maddi olarak çok büyük kayıplara uğramış ama her nedense bu konudaki politika bir türlü değiştirilememiştir.
Birçok gelişmiş ve zengin Avrupa ülkesinde demir yoluna önem verilirken ve üstelik yolcu ve yük taşımacılığımın neredeyse yüzde yetmiş beşini demir yoluyla yaparlarken, biz neredeyse yüzde doksan beşini karayoluyla yapmaktayız. Üstelik hiç Milli markamız yokken.
Ve ayrıca üç tarafımız denizlerle çevrili olduğu halde, Deniz yoluyla taşımacılığın oranı ise neredeye yüzde bir bile değil.
Ülkemizi demir ağlarla ördüğümüzü söylediğimiz On yıl da yaklaşık iki bin kilometre demiryolu yapılmış ve o günkü olanaklarla.
O günden bu güne kadar ise bu konuda neredeyse hiç mesafe alınamamıştır.
Demiryolu ve denizyolu sadece bir ulaşım şekli değildir. Demiryolu ve denizyolu aynı zamanda ekonomik bağımsızlıktır.
|