1980’lerle beraber ülkede neo liberal bir rüzgar estirildi.
Bu rüzgarla halka; devletin yapısının çok hantal olduğu, yüklerinden kurtulması gerektiği…
Ve aslında devletin aslı görevlerine dönmesi gerektiği propagandası yapıldı.
Buna göre
Eğitim,sağlık,sosyal güvenlik ve adalet devlete bırakılacak.
Bunun dışındaki işler devleti ilgilendirmeyecekti.
Medya gücüyle müthiş bir bilgi kirliliği yaratılarak toplum buna hazırlandı.
Herkes de sandı ki bu uygulamalar sadece bizde değil,tüm dünyada uygulanmaktadır.
Ama AB süreciyle de gördük ki gerçek bu değil…
Adamlarda devletin ülke ekonomisindeki payı genelde yüzde otuzun altında değil.
Ayrıca bunun yanında, devletin dışındakiler de yabancıların değil.
Ve üstelik bizim gibi ellerine ne geçerse, önüne gelen yabancıya da satmıyorlar.
Üstüne üstlük…
Bizim gibi ülkelerden de fırsat bulduklarında ne buluyorlarsa da alıyorlar.
Sadece sanayi de değil,bankacılık da aynı.
Bizde yabancı banka oranı çoktan yüzde elliyi geçtiği halde, onlarda en fazla yüzde yirmilerde…
Bu gün neredeyse sanayimizin tamamı…
Bankacılığımızın yarıdan fazlası…
Sigortacılığımız…
Petrol rafinerimiz
Elektriğimiz…
Hatta haberleşmemiz bile yabancıların eline geçmiş bulunmaktadır.
Yani biz deyim yerindeyse “babalar gibi” ülkemizin kaynaklarını yabancılara sattık.
Aslında buna da satış denilebilirse…
öyle işler yapılıyor ki insanın buna satış demeye dili varmıyor.
Peşkeş denilse belki…
Öyle ki…
Adamlar bir kuruş vermeden ülke kaynağını alıyor.
Sonra, bu aldığı şirketin adına kredi çekerek taksitlendirilmiş borcunu ödüyor.
Yani bir anlamda adamlar, elin taşıyla, elin kuşunu vuruyorlar ve ceplerinden para bile çıkmıyor?
Beki bazılarınız diyeceksiniz ki bu özelleştirme de nereden çıktı.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 2010 yılında yapılacak reformlarla ilgili olarak ' 2009'un ilk gününde Resmi Gazete'de yayınlanan ulusal programda, Türkiye'nin 2013 yılı sonuna kadar atacağı adımların tek tek yazılı olduğunu belirtmiştir” demişti ya…
Işte bu programda da önümüzdeki üç yıl içinde…
“Devletin bankacılık (Halk Bankası, Ziraat Bankası ve Vakıflar Bankası), hava ve deniz ulaşımı ile lokomotif ve vagon üretimi, et-balık ürünleri piyasası, şeker, tütün ve çay ürünlerinin işlenmesi, petro-kimya sanayi, malzeme alımı, elektrik dağıtım ve toptan ticareti, şans oyunları, İMKB, altın borsası, çeşitli kamu hizmetleri (araç muayene istasyonları, otoyol/köprü işletmeciliği, belediye-çöp/atık toplama ve yeniden değerlendirme), telekomünikasyon ve turizm alanlarından tamamen çekilmesi; planlanmıştır.”denilmektedir.
Tüm bunları okuyunca aklıma geldi Sahi; Atatürk ne demişti. Ekonomi için ”Ekonomik bağımsızlık olmadan, siyasi bağımsızlık olmaz.”
Böyle olunca da her şey kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu?
Yoksa biz AB ve ABD’nin dayattığı Kıbrıs, Ruhban okulu, Patrikhane, Kürt açılımı ve özelleştirmelere neden kolaylıkla boyun eğiyoruz dersiniz…
Evet, neden?
|