Günümüzde yargının üstüne üstüne gidiliyor ya!
“Siyaset yapacaksanız cübbenizi çıkarın” deniyor ya!
Askeri sindirme politikası güdülüyor ya!
Siyasetçiler savcılığa, avukatlığa soyunuyor ya!
Yargıtay’a, Danıştay’a, Anayasa Mahkemesi’ne hukukçu olmayanların atanabilmesi gündemde ya!
Bu gelişmeler bana bir kadı fıkrası anımsattı.
Eski dönemlerde kadılar, hukukçu olmayan ayrıcalıklı kişilerden oluşurmuş.
Hatta o dönemlere “Kadı Karakuşi dönemi” de derler…
İşte o dönemlere yamanan bir fıkrayı sizinle paylaşmak istedim;
Adamın biri hindisini kesmiş, temizlemiş, içini doldurmuş, fırına götürüp vererek pişirilmesini, dönüşte alacağını söylemiş ve gitmiş.
Fırıncı hindiyi fırına sürmüş, kızardığını görünce çıkarıp tezgahın üstüne koymuş, sahibini beklemeye başlamış.
O sırada kentin kadısı, fırının önünden geçerken kızarmış hindiyi görüp, fırıncıya “bu hindiyi bizim eve gönder” diye emretmiş.
Fırıncı, “kadı efendi, birazdan hindinin sahibi gelir, ben ona ne diyeceğim?” diye kaygısını dile getirince kadı celallenmiş; “bire fırıncı, sonuçta iş bana düşmeyecek mi? tiz sen dediğimi yap” diye kükremiş.
Fırıncı çaresiz, kızarmış tavuğu, çırağıyla kadının evine yollamış.
Biraz sonra sahibi gelip hindiyi sormuş.
Fırıncı, “hindi uçtu” demiş.
Adam, “yahu ben kestim, temizledim, içini doldurdum, fırına getirdim, hindi nasıl uçar?” diye sorunca fırıncı ile hindi sahibi arasında kavga başlamış.
Fırıncı, elinde küreği ile hindi sahibinin önünden kaçarken, küreğin ucu, yoldan geçen bir yahudinin gözüne girmiş, adamın gözü kör olmuş.
Fırıncı önde, hindinin sahibi ve gözü kör olan Yahudi arkada koşmaya başlamışlar.
Fırıncı kaçarken hamile bir kadına çarpmış, kadın bu çarpışmadan dolayı çocuğunu düşürmüş. Fırıncıyı kovalayan kafileye çocuğunu düşüren kadının kocası da katılmış.
Kovalayanı çoğalan fırıncı, kaçarken yüksekçe bir yere çıkıp kendini aşağı atarak intihar etmeyi düşünmüş ve yapmış ama o sırada aşağıdan geçen yaşlı bir adamın üstüne düşmüş, kendisi kurtulmuş, yaşlı adam ölmüş.
Bu kez yaşlı adamın oğlu da katılmış fırıncıyı kovalama kafilesine…
Derken fırıncı, nefes nefese kendini bu duruma düşüren kadının huzuruna çıkmış ve durumu anlatmış.
Kadı bakmış ki şikayetçi çoğalmış.
Hepsini karşısına dizip ilk soruyu yahudiye sormuş; “nedir şikayetin?”
Yahudi, fırıncının küreğinin gözünü kör ettiğini, davacı olduğunu söyleyince kadı; “kitaba bir bakalım” demiş ve baktıktan sonra, “müslimin bir gözüne karşılık gayrımüslimin iki gözü. Fırıncının bir gözü, yahudinin de öteki gözü de oyula” hükmünü vermiş.
Yahudi, “kadı efendi, bir başa bir göz yeter” diye davasından vazgeçince kadı; “mahkeme harcını yatır ve çek git” buyurmuş.
Çocuğunu düşüren hamile kadının kocası da şikayetini söyleyince kadı; “şimdi sen karını fırıncıya teslim edeceksin, hamile kalınca geri alacaksın” deyince o da davasından vazgeçmiş ve mahkeme harcını yatırıp gitmiş.
Ölen yaşlı adamın oğlu da şikayetini anlatınca kadı; “şimdi hep birlikte olay mahalline gideceğiz. Sen o yüksek yere çıkıp bu fırıncının üstüne atlayacaksın. Yani kısasa kısas” diye hükmünü söyleyince o da davasından vazgeçmiş ve kendisine yüklenen mahkeme harcını yatırıp girmiş.
Sıra, olaylara sebep olan hindinin sahibine gelmiş. Kadı sormuş; “efendi, senin şikayetin nedir?”
Hindinin sahibi, diğer şikayetçilerin başına geleni gördüğünden, “benim hiçbir şikayetim yok kadı efendi. Ben seyirciyim. Mahkeme bitti, aha ben de gidiyorum” diye işin içinden sıyrılmış.
Hani dönem “Karakuşi dönemi” ya…
Nerden aklıma geldiyse, bu fıkrayı sizinle paylaşmak istedim.
Kimse dananın altında buzağı aramaya…
|